NELER İZLEDİM #37

10:00 merababenseda 6 Comments


Herkese merhaba! Tabi eğer buraya uğramayı unutmadıysanız. Biliyorum, yazma konusunda çok verimli değilim ama günde en az 2-3 kere " Hadi Seda bi yazı yaz " diye mutlaka aklımdan geçiyor. Gerçi kimse okumasa da, ben seviyorum burayı, benim tatlı film günlüğüm :) Sizi daha fazla bekletmeden filmlere geçiyorum, buyrunuz.

     Unfaithful'u izlemeyen bir ben kalmışım, tamamlamak istedim. 2002 yapımı, ülkemizde Sadakatsiz ismiyle gösterime giren Unfaithful, dillere destan bir hikaye. Oldukça sakin bir aile hayatları olan Connie ve Edward Sumner çifti, tatlı mı tatlı oğullarıyla beraber yaşamaktadırlar. Her şey dışarıdan keyifli görünse de, anne Connie zaman zaman kendisini yalnız hisseder. Çünkü kocası bir işkolik! Kusura bakma Richard, sana burda biraz kızdım. Her neyse; oldukça güzel ve alımlı bir kadın olan Connie rüzgarlı bir günde taksi çağırdığı sırada bir erkekle tanışır, Paul. Olacak bu ya, talihsiz bir tanışma hikayesi, başlarına daha başka dertler de açacaktır. Ve aldatma hikayemiz burada başlıyor. Paul ile çok tutkulu bir aşk yaşayan Connie'nin gözü, yeri geliyor oğlunu görmüyor, kocasını mı görsün ? Aile, evlilik, sadakati harmanlayan başarılı bir film olmuş. Gerçekten kaliteliydi. Onun dışında Diane Lane su gibi bir kadınmış, hayranlıkla izledim. Bu arada bu rolüyle Oscar'a aday olmuş. Richard Gere ise filmin ilk yarısında çok pasifti. İkinci yarıda adam şaha kalktı inanamadım, neler yaptın sen o tatlış gözlüklerinle Richard oldu mu hiç :D Tatlış gözlüklerine hayran olduğum bir diğer filmi Sabrina' yı şuradan okuyabilirsiniz. Tabi unutmadan Richard Gere ve Diana Lane'nin Unfaithful'un rövanşını alıp çılgın birer aşığı oynadığı Nights in Rodanthe ' yi de şuradan okuyabilirsiniz. 

     Şimdi sırada beni duygudan duyguya sürükleyen 1994 yapımı Natural Born Killers var. Başrollerde Woody Harrelson, Juliette Lewis'in olduğu film, suç ve dram konusunun işlendiği en güzel filmlerden sanırım. Mickey ve Mallory; suçun tam göbeğinde, kafaları sürekli bi dünya gezen iki çılgın aşıktır. Ama gerçekten çılgın aşıklar, böyle bir bağlılık yok! Birbirleri için yapmayacakları şey olmayan çiftin işledikleri cinayetlerin bir nedeni olmamakla beraber, bundan oldukça da keyif almaktadırlar. Yine bir eczane soygununda yakalanır ve medyanın büyük ilgisini çekerler. Halk tarafından da büyük bir merakla takip edilen Mickey ve Mallory, hapishanede ayrı hücrelerde tutulurlar. Bu iki çılgına bunu yapmayacaktınız dostum! Efsane bir ayaklanmayla tekrar kavuşan çiftimiz, kaldıkları yerden devam edecek mi acaba? Filmde öyle sahneler vardı ki çok gerildim. Onun dışında sürekli ama sürekli öpüşen çiftimizin aşkı çok aşırı geldiği için sevemedim. Böyle aşklar görmek istemiyorum :D Ama kesinlikle izlenesi ve yoruma oldukça açık bir film. Ayrıca yönetmen Oliver Stone ve senaristlerden biri Tarantino! 

     Mutlaka afişini gördüğünüz I Origins neden benim blogumda da yer almasındı? Nihayet izledim. 2014 yapımı filmin başrolleri Michael Pitt ve Brit Marling, yönetmeni ve aynı zamanda senaristi ise Mike Cahill. Brit Marling'e bayılıyorum bu arada, harika bir oyuncu. Neyse efendim, filmimiz evrim konusunu kanıtlamak istercesine hızlı bir giriş yapıyor. Genç bilim adamı Ian, yardımcısı Karen ile gece gündüz çalışmaktadır. Bu sürede tatlı bir aşka da tutulan Ian, insan gözünün evrim sürecini araştırdığı için, sürekli farklı insanların gözlerini de çekmektedir. Her insanın kendine özgü gözleri ve dolayısıyla kendi evreni olduğunu kanıtlamak uğruna çıktığı bu yolda, fikirlerini etkileyen çok yıkıcı bir olay yaşar. 7 yıllık bir sürenin sonunda gözlerin veritabanını oluştururlar, kendi oğlunun gözü ile yıllar önce yaşamış bir adamın verileri örtüşünce, araması gereken başka bir gözün peşine düşer. Düşündürücü ve başarılı bir filmdi. Şiddetle öneriyorum.

     2010 yapımı, orijinal adı Going the Distance olan, ama dilimize Seni Uzaktan Sevmek gibi oldukça arabesk bir şekilde geçen film, bu yazımızın romantik komedisi olsun biraz renk katsın. Erin ve Garrett güzel bir ilişki içindeyken Erin stajını tamamlayarak San Fransisco'ya dönmek zorunda kalır. Aslında iş yerinde kalmayı çok fazla istese de, mendebur patronu kızı oyalar. Erin de bir umut belki iş bulur geri dönerim diye düşünür. Bu süreçte ikilimiz için uzak ilişkinin başlangıcı yapılır. Başlarda çok iyi gider aslında, uzun uçak yolculukları aşklarına engel olmaz, fırsat buldukça görüşürler. Ama meşakkatli bir olay olan uzak ilişki, onları da temelinden sarsmaya başlar. Zaman geçtikçe birbirleri için yaptıkları fedakarlıklar bile kavgaya neden olur. Yer yer güldüren bir film -ki ben Drew Barrymore'u çok severim. Film çok bizden ya, sevdim. Tatlı bir pazar sabahı filmi. Sevgilinizle izleyin, sonra romantik komedide ağlarsanız karışmam :D

     Yıllardır izlemeyi sürekli ertelediğim Rust and Bone' u nihayet izledim. İyi ki izlemişim! Filme neden bu kadar heveslendiğimi hatırlamıyorum ama afişini her gördüğümde izlemeliyim diyordum. Konusunu da okumamıştım ayrıca, niye öyle yaptıysam artık :D Konusuna geçelim. Stephanie bir balina eğitmenidir. Gösteriler yapar. Alain ise hayatta dikiş tutturamamış, oğluyla beraber ablasının yanına sığınan bir adamdır. Bir gece kulübünde yolları kesişen çiftimizin bir sonraki buluşması, Stephanie'nin yaşadığı kazadan sonra olur. O feci kazada, balinaların saldırısı sonucu bacaklarını kaybeder Stephanie. Hayata kendini kapattığı sırada Alain onunla zaman geçirir. Yüzmesine yardım eder, para kazanmak için yaptığı dövüşlere onu da getirir, hatta mutlu etmek için seks bile yapar. Bu sıradışı çiftin ilişkisi Alain'in vurdumduymazlığı ile zaman zaman sarsılsa da, aşk işte! Ayrıca filmin sonlarında oğlu ile yaşadığı o talihsizlik beni öyle çok etkiledi ki yastıkları yumrukladım :( Kuru bir aşk filmi değil, her duyguyu yaşatan kaliteli bir film. Zaten Marion Cotillard gerçeğini kimse görmezden gelemez. Kadın rolü yaşadı resmen. Bu arada film Fransızca orjinal dilinde çekilmiş. Yönetmeni Jacques Audiard'ın başarılı başka bir aşk-gerilim filmini de şurada anlatmıştım. Okumak isterseniz link bıraktım.

Yine baya konuştuğum bir yazı oldu, mazur görün. Aralarında izledikleriniz var mı ya da izlemeyi düşündürdüğüm var mı, yorumlarınızı paylaşırsanız çok mutlu olurum. Sıradaki filmleri sağ üstteki renkli afişli kısımdan takip edebilirsiniz. Yok ben seni bekleyemem derseniz üzerlerine tıklayıp inceleyebilirsiniz. Burada olduğunuz için çok teşekkürler. Görüşelim tekrar.

6 yorum: