NELER İZLEDİM #59

22:30 merababenseda 1 Comments


Herkese merhaba. Yeni yazıma hoşgeldiniz. Bu yazıda geçtiğimiz yıllarda gösterime giren filmler dışında, vizyon filmlerini de bulabileceksiniz. Haydi başlayalım.

2007 yapımı Feast of Love, tamamen şans eseri izleyip, beğendiğim bir film oldu. Romandan uyarlama olan filmleri ben seviyorum sanırım. Bradley, bir kahve dükkanı sahibidir. Eşi tarafından çok acı bir şekilde bırakıldığında, kolu kanadı kırılır. Dükkanına sık sık gelen, herkesin kendisinden akıl aldığı ama kendi derdine çare bulamayan Morgan Freeman da, Harry olarak karşımızda. Bu insanlar ve etrafında gelişen olayları izlediğimiz filmde; sevginin her ilişki türünde yarattığı farklı durumlar anlatılmış. Tamamen bir geçiş erkeği olduğunu düşünen Bradley'in yaşadıklarına üzüldüm gerçekten. Kafede tanışıp, çılgınlar gibi aşık olan iki genç çiftse, sanırım izleyen herkesi derinden sarsmış. Afişte de gördüğünüz gibi, bir çok hikaye var. Bence oldukça keyifli, sessiz sakin, iddiasız, kaliteli bir film. Sonunda ağlatan cinsten. Tavsiye ediyorum efendim.


Bu filmle ilgili bu zamana kadar söylenecek her şey söylenmiştir. Ben sadece arşivimde yer alsın diye ekliyorum :) 2015 yapımı, başrolünden Alicia Vikander'e (Michael Fassbender'ı kaptın zaten daha ne Oscar'ı :( ) Oscar heykelciği kazandırmış The Danish Girl, gerçek bir hayat hikayesine dayanıyor. Mutlu bir evlilikleri olan iki ünlü ressamın hayatı, koca kişisinin aslında kadın hisleri taşıdığını kendisine ve eşine itiraf etmesiyle bambaşka bir noktaya sürükleniyor. Cinsiyet değiştirme ameliyatına kadar gider ki bu ameliyatı olan ilk kişilerden olduğu söyleniyor. Eddie Redmayne hakkında inanın söyleyecek tek kelime bulamıyorum. Başkası bu kadar harika oynayabilir miydi bilmiyorum. Biyografik tadı olan filmleri ekstra çok seviyorum, baya keyif alarak izledim. Aşırı hiçbir şey yoktu. Hala izlemediyseniz, bu da tavsiye ettiklerimden.


Tamamen kafa dağıtmak için açıp izlediğim, gerçekten de beni eğlendiren bir filmdi Trainwreck. Başroldeki Amy Schumer, komedi dalında baya uğraşan bir hanım ablamız sanırım. Filmden sonra keşfettim. Şimdi efendim; Amy gayet güzel bir işi olan, erkeklerle sürekli ilişki halinde ancak uzun ilişkilere bakışı tamamen negatif olan bir kadındır. Çalıştığı dergide, basketbol oyuncularının doktoru olan Aaron ile röportaj yapmasını ister. İşte tanışmalar, sohbet hoşbeş derken, bi çekim olur aralarında. Amy tabi gelgitler yaşar, uzun ilişki kadını olamadığı için. Ama Aaron çok tatlıydı bence, haketmedi onca şeyi. Bi de filmde LeBron James var. Baya baya var. Meşhur bir kaç basketbolcu daha olabilir onları tanımıyorum. Keyifliydi ya, güldüm ben. İzlenebilir.

Pedro Almodovar filmi ile devam edelim. Julieta 2016 yapımı, film festivallerinde baya ses getirmiş bir film. Julieta, orta yaşlarını geçmiş, bulunduğu ülkeyi erkek arkadaşı ile terketmek üzereyken, kendi iç hesaplaşmasını yaşayarak bizi ve kendisini geçmişe doğru uzun bir yolculuğa çıkarır. Öncelikle 20 li yaşlarındaki Julieta ile tanışırız. Bir tren yolculuğunda tanıştığı bir adamla yaşadığı ateşli gece, ardından hayatının değişimiyle devam ederiz. Filmdeki tema sanırım şu; Neyi ayıplarsan, o seni bulmadan ölmüyorsun. Bu sadece Julieta için değil, filmdeki çoğu karakterde daha "Bak gördün mü, nasıl oluyormuş?" hissine kapılıyorsunuz. Julieta tabi daha ağırını yaşadı. Konuya çok giremiyorum. Heyecanını kaçırmamak için. Beğenmeyeni olduğunu çok okudum. Ben beğenen taraftayım. Beni sıkan bir film değildi. Aksine beğenirim ben Almodovar'ı. İzlenesi.

VİZYON FİLMLERİ

Aile Arasında; erkek arkadaşımla çok eğlenerek izlediğimiz bir filmdi. Bizim de tam nişan hazırlıkları üzerine geldiği için sanırım sevdik baya. Gülse Birsel güzel bir seyirlik yaratmış. Favorim tabii ki Demet Evgar ve Engin Günaydın. Hiç beğenmeyip, salondan çıkmak isteyen arkadaşlarımız olmuş. Şaşırdık. O kadar da değil!

Kız arkadaşım Aslı ile, ağlamak için gittik. Öyle de oldu, ağlaya ağlaya çıktık salondan. Sonrasında çok spekülasyon döndü yapımcısı ayrı, yönetmen ayrı, bu Oscar olayları filan. Gereksiz şeyler. Bizim Aslı ile favorimiz Ali'ydi. Ali Atay aşırı tatlıydı yine.

Ben öyle uzun uzun, ağdalı anlatamıyorum. Neyse o, çat çat yazıp bitiriyorum. Beğeniyo musunuz bilmiyorum. Yani çünkü filmlerin konusunu çok yerde okuyabilirsiniz. Ben, bende yarattığı duygularımı paylaşmayı seviyorum. Öyle yani :) Tekrar görüşmek üzere, herkese iyi haftalar diliyorum.

1 yorum:

NELER İZLEDİM #58

00:53 merababenseda 1 Comments


Herkese merhaba. Uzun bir ara verdim yazılarıma. Bu süreçte hayatımda büyük değişiklikler oldu. Nişanlandım! Neyse ki iyi haber, nişanlım da benim gibi değişik filmler izlemeyi seven biri (kalpler). Yani bundan sonra daha çok filmler göreceksiniz burada. Lafı çok uzatmadan filmlere başlıyorum.

     İlk filmimiz 1999 yapımı, Paul Thomas Anderson'ın hem yazıp hem yönettiği Magnolia. Filmi o kadar çok görüyordum ki listelerde, sözlüklerde vs artık dedim yeter izle Seda. Filmde birbirinden bir o kadar ayrı görünen ama bir şekilde hepsinin birbiri ile bağlantısı olan karakterler var. Ölüm döşeğinde zengin bir adam, bu adamın çok ünlü oğlu (Tom Cruise aşşırı genç burda kızlar dikkat ^^), bir program sunucusu yaşlı bir adam, bu adamın uyuşturucu bağımlısı kızı, bu kızın bir tesadüf sonucu tanıştığı bir polis memuru, sonra bir gece bu polisin karşılaştığı, eskiden çok zeki bir çocuk olan adam ohoo say say bitmez. Yağmurlu bir günde işte tüm bu karakterlerin başına gelenler. Filmin süresi baya uzun. 3 saat. Ben Juliane Moore ve rahmetli Philip Seymour Hoffman adına izledim. Ama yönetmeni de seviyorum yani. Hard Eight ve Boogie Nights diye şahane filmleri vardır ki, onları da daha önce yazmıştım, şuradan ve şuradan okuyabilirsiniz. Son sahnelerdeki kurbağalara asssla ama asla değinmek istemiyorum. Ekrana bakmadım!

İLGİNÇ BİLGİLER
* Film, 3 dalda Oscar'a aday olmuş.
* Claudia yani uyuşturucu bağımlısı kızın karakteri, ilk oluşturulan karaktermiş. Diğerleri, ondan yola çıkılarak oluşturulmuş.
* Neredeyse her lokasyonda, en az bir tane manolya fotoğrafı veya resmi varmış. Ben buna çok dikkat etmemiştim. Siz izlerseniz bakarsınız.
* Yönetmenin, o zamana kadar ki en sevdiği film Magnolia olmuş.

     Yani şimdi ben bu filmi neden izledim, hiç bilmiyorum. Bir kaç kelam ediyim hadi ayıp olmasın. Fransız bir film. L'ombre Des Femmes, Türkçe'ye Kadınların Gölgesinde diye çevrilmiş, tam karşılığımı tek bir fikrim yok. Manon ve Pierre, evli, belgesel çekmeye çalışan bir çiftimiz. Zar zor para kazanıyolar. Evlilikleri biraz çatırdamış anlayacağınız. Sonra bunların yanında stajyer bi kız çalışmaya başlıyo. Bu şerefsiz Pierre (özür dilerim ama bu blogda aldatan her insana bu şekilde hitap etme özgürlüğüm var :D ), stajyerle yatıyo Allah affetsin. E karısı da nolduğunu anlayamadan kocasını aldattı filan. Yani ben filmin derdini anlamadım. Gereksiz bir Fransız özgüveniyle çekilmiş boş bir film. İzlemeyin.


     Aşırı aşırı aşırı tatlı bir filmde sıra. Fusi, diğer adıyla Virgin Mountain 2015 yapımı çok sakin ilerleyen bir film. Konusu şöyle; Fusi adında oldukça şişman, annesiyle beraber yaşayan, düzenli bir işi olan ama bu zamana kadar hiç ilişkisi olmayan (buna seks de dahil) dünya iyisi bir adam var. İş yerinde saçma iş arkadaşları bununla hep dalga geçiyo hatta. Kıyamam çok üzüldüm :( Sonra bir gün bu sıkıcı hayatına bir kadın giriyo ve Fusi aşık oluyo. Kadın ama biraz dengesiz. Fusi'nin değerini bilicek biri değil. Bu kadın bi depresyona giriyo, evinde küçük oda gibi bi yer var oradan günlerce çıkmıyo. Bizim Fusi her gün gidiyo evini temizliyo, ona yemek yapıp kapısına bırakıyo, onunla konuşmaya çalışıyo hatta ve hatta kadın işten atılmasın diye gidip onun yerine çalışıyo. Çok keyifli, sıkmayan, benim yaşayan film dediklerimden. Bence listenize mutlaka ekleyin.

     Yayınlandığı 1985 yılında sanırım bol sükse yapmış, klişe liseli kafasının anlatıldığı The Breakfast Club var sırada. Sırf merakımdan izledim, şu afiş karşıma orda burda çok çıkıyodu. Afişten de görebildiğiniz gibi, 5 karakterimiz var. Bu çocuklar bi şekilde cezalandırılıyor ve cezaları haftasonunu okulda geçirmek oluyo. Müdür gibi biri geliyo bunlara kompozisyon filan yazdırıyo. Öyle sıkıcı işler yani. Ama karakterlerden biri (şu eldivenli olan) tam bir belalı. Sürekli haraket halinde, aşırı yaramaz. Bi kızımız zengin bir prenses. Diğer kızımız ugly Betty kıvamında, pek konuşmuyo. Bi çocuk tam bi inek. Diğeri de sporcu takılan uyuz bi tip. Anlayın yani aralarında neler olacağını. Sistemi ve arkadaşlık hatta aile ilişkilerini baya sorgulayan bi film. Zamanında çok tutmuş evet ama artık bu konulardan bıktık, şimdi vizyona girse tutmazdı. Ama bu tarz filmlerde ben biraz eskiciyim, daha önce de söylemiştim. İzlenebilir. Buna benzer bi film daha yazmıştım, hatta afişte yerde yatan zengin kızın başrolde olduğu tatlı bir filmdi. Şuradan bakabilirsiniz ona da, 80'ler liseli havaları.

İLGİNÇ BİLGİLER
* Gençlerin kütüphanede oturup, kendileri ile ilgili gerçekleri anlattığı sahne aslında senaryoda yokmuş. Yönetmen o an karar vermiş ve provasız bi şekilde doğaçlama oynamışlar.
* Filmin yönetmeni ve aynı zamanda senaristi olan John Hughes, filmi 2 günde yazmış. E biraz belliydi.
* Dans sahnesinde aslında sadece Claire yani zengin kız dans edicekmiş ama oynayan oyuncu biraz utanmış, o yüzden yönetmen tüm oyuncuları dans ettirmiş ^^
* Filmin asi çocuğu John, yani Judd Nelson'ın filmdeki kıyafeti, seçmelere katıldığı sırada giydiği kıyafetmiş. Yönetmen baya beğendi demek ki.

     Bu filmi orta yaşın üzerindeki insanların beğeneceğini sanmıyorum. 2014 yapımı Ask Me Anything biraz ergen filmi gibiydi. Katie, liseyi bitirip üniversite başvuruları yapması gerekirken, 1 sene ara vererek kendisine zaman ayırmak ister. Bu süreçte kendisine iş arar. Kütüphanede çalışır, bakıcılık filan yapar. Annesi babası ayrı olan kızın, babası hasta. Sürekli onun yanına gider. Onun yanında ne kadar minik, melek gibi görünüyosa, dışardaki hayatında bir o kadar vahşi bir kız. Kendinden yaşça büyük insanlarla beraber oluyo. Onların kendisine gösterdiği ilgi, nedense çok hoşuna gidiyo, anlamsız aşklar yaşıyor. Bu süreçte kendisine bir blog açarak yaşadıklarını anlatıyor. Derken başına bir şey geliyor (bu spoiler olur söyleyemem) ve her şeyi arkasında bırakarak gidiyor. Sonu aslında baya değişik, izleyince anlayacaksınız. Kötü değildi ama vaaov da demedim. Kafa dağıtmalık.

Yorum bırakmayı unutmayın, okuyunca accayip mutlu oluyorum. Herkese harika bir 2018 diliyorum.
Yeni bir yazıda görüşmek üzere!


1 yorum: