NELER İZLEDİM #33

14:00 merababenseda 2 Comments


Merhaba canım okuyucu. Size yazmak için yanıp tutuşuyorum ama bir türlü kelimeleri bir araya getiremiyorum. Buralar iyice sessizleşti. Buna bir son vermek lazım.Bu hafta her zamanki gibi bir beşlik yazmicam, bu sefer üçlük olucak. Çünkü uzun oldu biraz, sizleri sıkmak istemiyorum. Buyrun bakalım, iyi eğlenceler :)

     Fransızca ismini asla yazamayacağım ilk filmimiz Ben, Kendim ve Annem. Küçük yaşlarından itibaren annesi tarafından adeta kız gibi yetiştirilen Guillaume, bu sancılı süreçte başından geçenleri bir tiyatro sahnesinde bizlere anlatmaktadır. İki tane erkek kardeşi de olmasına rağmen, O hep farklı tutulur. Kimse O'nu bir erkek olarak görmez. Bu süreçte erkek yatılı okuluna gider, kendisi için ne kadar zor olduğunu tahmin edersiniz :D Kimlik arayışı sırasında, erkeklerle fiziksel temasları hep bir faciayla sonuçlanır. Annesi her ne kadar oğlunu bu şekilde sevse de babasıyla aynı frekansı yakalayamazlar. Şimdi çok da spoiler vermek istemiyorum ama film neye yönlendirilirsek bir süre sonra onu kabullenişimize çok güzel bir örnek. Pek bir beklentim olmadan izlediğim filmin sonu baya etkileyiciydi. Sevdim.

İLGİNÇ BİLGİLER:
* Farkederdiniz belki bilmiyorum ama başrol Guillaume'yi ve annesini aynı kişi canlandırmakta. Fransa'nın sinemaya kazandırdığı başarılı bir oyuncu olmuş. Burdan kutluyorum kendisini. (Kesin okur)

     Tom Hanks aşkımla arada bir buluşup hasret gidermemek olmazdı. Deli gibi merak ettiğim Cast Away filmini nihayet izledim. Böyle bir film o la maz. Lost dizisinden önce çekilmiş, ıssız adaya düşüp orada mahsur kalma ana temalı 2000 yapımı baya da eski bir film.Chuck Nolan, FedEx adlı bir ulaştırma firmasında üst düzey yönetici gibi bi şey. Bir gün firmanın kargolarını da taşıyan uçakla yolculuk yaptığı sırada, uçak düşer. Tek kurtulan olan Chuck, ıssız bir adada hayatta kalmaya çalışır. Hemen kurtarılmasını Chuck kadar izleyen siz de bekliyorsunuz ancak işler öyle harika gitmez. Bu adamı ... süre boyunca kimse bulamaz. (süreyi yazmadım spoiler olmasın. hadi yine iyisiniz köftehorlar. hatırlayalım ) Bu süre boyunca kendine mecburen bir hayat kuran Chuck'un tek arkadaşı bir voleybol topu olan Wilson'dur. Beni en çok etkileyen Wilson'la konuşup dertleştiği bölümler. Ciğerimi söktün Chuck! Bakalım geri dönebilecek mi? Dönse bile alıştığı bu tümüyle izole hayattan sonra kolay adapte olabilecek midir? bilinmez. Mutlaka mutlaka izleyin. Pişman etmez. Ayrıca yönetmen, Forrest Gump gibi bir güzelliği kendi gözünden bizlere şahane şekilde aktaran Robert Zemeckis.

İLGİNÇ BİLGİLER :
* Çekim ekibinden birkaç kişi, adada birkaç gün yalnız bırakılmış. Bu süre boyunca Chuck'ın hayatta kalabilmesi için keşfedeceği bazı yöntemler denemişler. Ateş yakmayı başarmışlar, hindistan cevizi açmayı öğrenmişler, bir voleybol topuyla konuşmuşlar, balık yakalaşmışar. Güzel bir taktik. Sevdim.

* Adanın koordinatlarını Google Maps'te yazarak Tom Hanks'in yazdığı " HELP " yazısını görebilirsiniz. Koordinatlar IMDb sayfasında mevcut.

* Filmde kullanılan üç voleybol topu, daha sonra bir açık artırmayla 18,400 dolara satılmış. Parayla ne yaptıklarını bulamadım :D

* Filmdeki çoğu gece sahnesi, aslında gündüz çekilmiş. Daha sonra gözünü sevdiğimin bilgisayar programlarıyla geceye dönüştürmüşler. Sadece ateşi ilk kez yakıp sevinçten havalara uçtuğu sahne gece çekilmiş.

* Filmdeki rolüyle 2001 yılı Oscar ödüllerinde en iyi erkek oyuncu kategorisinde aday olan Tom Hanks, filmin uzun süren çekimleri boyunca tam 22 kilo vermiş.

     Kitaptan uyarlama olan son dönem gözde gençlik romanlarından olunca, afişlerine maruz kalmamak elde değil. The Fault in Our Stars (Aynı Yıldızın Altında) da onlardan biri. 2014 yapımı olan film, meşhur John Green'in kitabından sinemaya uyarlanmış. Başrollerinde benim çok sevdiğim Shailene Woodley (bu tatlış kızı buradaki The Spectacular Now'dan hatırlayalım) ve Ansel Elgort var.16 yaşındaki Hazel, uzun yıllardır kanserle mücadele etmeke ve solunum güçlüğü çekmekte. Bu sebeple yanında nefes almasını kolaylaştırıcak bir aletle gezmek zorunda. Kendisi gibi kanserden muzdarip insanlarla tanışıp belki arkadaş edinmek için yurtdışında oldukça meşhur olan toplantılara katılır. İşte burada Gus ile tanışır. Gus, yaşadığı onca zorluğa rağmen sürekli gülen, eğlenceli bi çocuk. Arkadaşlıktan sevgililiğe giden bu macerada, kendilerine iyi gelen her şeyi yaparlar. Hatta Hazel mutlu olsun diye o çok sevdiği kitabın yarım kalan sonunu öğrenebilmek için yazarın yanına ufak bir yolculuk yaparlar. Duygusal yönü oldukça ağır basan filmin mesaj kaygısı olmasa da, bittiğinde ufak çaplı bir " şükür " seansı gerçekleştirmeniz çok doğal. Fena ağlatabilir, benden söylemesi. Önerilir.

Siz neler izlediniz, bana önereceğiniz şeyler var mı, yorum olarak bırakırsanız havalara uçabilirim. 
Kendinize çok iyi bakın.




2 yorum:

NELER İZLEDİM #32

11:28 merababenseda 2 Comments


Güzel bir mayıs gününden herkese merhaba. Uzayan gündüzler film izlemek için şahane fırsatlar yarattı benim için. Yazacak o kadar çok film birikti ki! Hepsini sizlere anlatmak için sabırsızlanıyorum. Eşsiz bir zerafetin kokusunu alabildiğimiz bu güzel görselden sonra beş filmimizi anlatmaya başlayabiliriz. Haydi buyrun.

     2011 yapım; başrollerinde Selena Gomez, Leighton Meester ve çok sevdiğim rahmetli Cory Monteith'in olduğu çerezlik bir film. Kızımız Grace yaz tatilinde yıllardır hayalini kurduğu Paris'e seyehat etmek istemektedir. Ailesi bunu kabul eder ancak bir şartla; üvey kardeşi Meg de onunla beraber gelicektir. Grace, Meg ve biraz çatlak arkadaşları Emma yola çıkarlar. Turla katıldıkları gezi pek de başarılı geçmez ve yollarını kaybettikleri bi akşam yağmurdan sığındıkları otelde inanılmaz şeyler olur! Grace'in çok ünlü ve zengin bir İngiliz kızına benzetilmesi ile olaylar başlar.İlk başta bunu açıklamak istese de, bir anda sahip olduğu yüksek sosyete hali çok hoşlarına gider. Kızı taklit ederek, bir çok faaliyete katılıp bir de aşık olurlar :) Yani böyle eğlenceli, çok kafa yormayan güzel bir film.

IMDb puanı ve sırası : 5,8 - 3382 

     Şu afişi görmeyip, hatta benim gibi bu yaşına kadar izlemeyen kimse yoktur herhalde. 1996 yılından çok sıkı bir tutku, aşk filmi The English Patient. Başrollerinde Ralp Fiennes, Juliette Binoche, Kristin Scott Thomas (çok seviyorum bu kadını), Colin Firth filan var. II. Dünya Savaşı sırasında başarılı bir pilot olan Almasy, harita oluşturmakla görevlendirilir. İtalya'dan Kuzey Afrika'nın çöllerine kadar yayılan aşk hikayesi, 2 saat 40 dakikalık da bir seyir sunuyor. Geçirdiği uçak kazası sonrasında vücudunun büyük kısmı yanan Almasy'e bir hemşire yardım etmektedir. Hemşireye yaşadıklarını anlatan Almasy ile birlikte filmde çok sık flashback yaşıyoruz. Bir adet tutkulu yasak aşkla birlikte, hemşirenin çok çok naif bir aşkına da tanıklık ettiğimiz film, mutlaka izlemeniz gerekenlerden. Bir çok adaylığı ve 9 adet de Oscar ödülü bulunan film, 1997 yılına damga vuranlardan.

SEVDİKLERİM
* Filmin çoğuna hakim olan o sarı görüntü.
* Juliette Binoche nin ağlayışı! Ya bir insan nasıl bu kadar güzel ağlayabilir aklım almıyor. Yani benim gerçek hayattaki ağlayışımdan daha gerçekçiydi öyle söyliyim :D Zaten bu rolüyle Oscar'ı çok haklı bir şekilde kucaklamış.

İLGİNÇ BİLGİLER
* Ralp Fiennes'a yanık görüntüsünü elde etmek için yapılan makyaj 5 saat sürmekteymiş. Sadece kafasının görünüp vücudunun örtünün altında kaldığı sahnelerde bile pek sevgili Fiennes, tüm vücuduna yanık makyajının yapılmasını istemiş. Karaktere girecek adam, önemli.

IMDb puanı ve sırası : 7,4 - 1315

     Adını taşıyan şarkısıyla birçoğumuzun diline dolanmış olan Prensesin Uykusu, ünlü yönetmen Çağan Irmak'ın bizlere ve Türk Sinemasına güzel bir armağanı niteliğinde. 2010 yapımı film, çok harika oyuncuları barındırmakta. Sevinç Erbulak (Kuzenler dizisini sevenler yorumlarda ses versin :) ), Güldür Güldür le daha çok kişiye ulaşan Çağlar Çorumlu, usta oyuncu Genco Erkal... Aziz, bir kütüphanede memur olarak çalışmaktadır. Yaşadığı evin üst katına taşınan bekar anne Seçil ve kızı Gizem ile biraz da olsa neşe bulan dünyalar tatlısı Aziz'in mutluluğu, Gizem'in daldığı derin uykuyla gölgelenir. Küçük kız uykudayken yer yer masalsı karakterlerle buluştuğumuz filmde, oyunculuklar muazzam. Öyle ki, basit bir konusu olsa da kendisini izlettiriyor. Uyku sürecinde Aziz ve Seçil'in yakınlaşması, Genco Erkal'dan apayrı bir oyunculuk seyri, müzikler, Redd... Sonu ağlatmalı filmlerden. 

IMDB puanı : 6,8

     Afişinin saçmalığına aldırmayıp izlediğim 2013 yapımı Gus adlı film, keşke o saçmalığa aldırsaydın Seda dedirtti. Çocukları olmayan tatlı çiftimizin yakın bir arkadaşı, istemeyerek hamile kalır. Oldukça klişe bir senaryoyla, tabii ki bebeği ailemiz sahiplenir. Hamilelik sürecinde de yanlarında kalmasını istedikleri arkadaşları oldukça çılgın biri aslında. Bu zaman zaman onlara sıkıntı yaratsa da, gün gelir doğum gerçekleşir. Ahh ah, ama annelik duyguları, arkadaşınıza ciddi bir kazık atmanıza engel değilmiş! Yakışmadı seni kızıl şeytan! İzlemeyin. Sıkıcıydı.


IMDb puanı : 5,1 :(

     Peki kısa bir filmle devam etmeye ne dersiniz? Wedding Cake, 2013 yapımı çok ama çok tatlı bir kısa film. Düğünlerde afiyetle yediğimiz pastanın üzerini süsleyen gelin ve damat figürleri, düğün yerine gelene kadar kutunun içinde canlanırsa ne olur? Şahane bir görsel şölen olur :D Resmen evliliğin her aşamasını yaşayan minyatür gelin ve damadımız, zaman zaman tutkulu birer aşık, zaman zaman birbirlerine düşman iki karı koca olurlar. Full versiyonunu bulamadım ama şuraya bıraktığım linke tıklayarak, neyden bahsettiğimi anlayabilirsiniz :) 




Yazımın sonuna kadar okuduysanız öncelikle çok teşekkürler :) Anlattıklarımın arasından izledikleriniz ya da izlemek istedikleriniz var mı? Son zamanlarda neler izlediniz? Seda şuna da bi bak dediğiniz neler var tatlı yorumlarınızı bekliyorum. Beni çok mutlu ediyo da :)
Tekrar görüşmek üzere, kendine iyi bak :)

2 yorum:

NELER OKUDUM

17:37 merababenseda 1 Comments


Son aylarda okuduğum pek güzel kitaplar karşınızda. Değerlendirmelerimi, altlarındaki birden beşe kadar yaptığım yıldız sayılarından öğrenebilirsiniz :)


Dünya Ağrısı - Ayfer Tunç
*****


Dönüşüm - Franz Kafka
*****


Kırmızı Saçlı Kadın - Orhan Pamuk
****


Limonlu Pastanın Sıradışı Hüznü - Aimee Bender
***


Gözüyle Kartal Avlayan Yazar Yaşar Kemal - Zülfü Livaneli
***







1 yorum: