The Departed (Köstebek) (2006)

10:30 merababenseda 2 Comments


     Merhaba, hoşgeldin sevgili okur. Bugün sana günlerdir yazılmayı bekleyen, başucu filmim olmayı başarmış The Departed'dan bahsedeceğim.

     Martin Scorsese abimizin yönetmenliğini yaptığı filmin başrolleri, kalp krizi nedeni. Jack Nicholson, Leonarda DiCaprio, tüm mıy mıylığıyla Matt Damon, Vera Farmiga, Mark Whalberg ... Say say bitmez muazzam bir kadro. 151 dakikalık oldukça da uzun bir süreye sahip.


     Konusu aslında biraz karışık. Yani her olay birbirine bir ilmekle bağlı ilerliyor. Leonardo, polis akademisinden mezun. Matt Damon da aynı şekilde. Matt'in çocukluğundan itibaren Nicholson ile yakın bir bağı var aynı zamanda. Ama Nicholson, azılı bir mafya lideri! dı dı dı dınnn. Çocukluğundan yetiştirdiği bir adamı akademiye sokup, ileride de O'ndan yararlanmak isteme düşüncesi var. Nitekim de bunu başarıyor.


     Ama Leonardo'cuğum için, işler pek de umduğu gibi gitmez. Mesleğini icra edebilmesi için kendisine bir gizli iş teklif edilir. Yapacak başka bir şey bulamayan ve mesleğini de geri kazanmak isteyen Leo, işi kabul eder. Artık, mafya babalarının arasına karışıp, kendilerine bilgi sızdıracaktır. Tabi Matt Damon şerefsizi de, polislikte gittikçe yükselmekte, Nicholson'a yardım etmekte. Konu bunun etrafında şekillenip, dallanıp budaklanıyor anlayacağınız. Bir süre sonra kedi fare oyununa dönüyor ama kim kedi kim fare, cevaplar sürekli değişiyor. Çok çok iyi bir nokta!

     Film ile ilgili yapacağım ilk yorum, sürükleyici olması. 151 dakika dedim, sıkılırım dedim ama hayır, ilgiyi hep ayakta tutmayı başarmışlar. Oyunculuklar zaten muazzam. Bebek yüzlümüz Leonardo'nun en iyi performanslarından biri olduğu söyleniyor. Kadın karakter Vera Farmiga da oldukça başarılıydı. Matt Damon'a yazının başından beri saydırmış olabilirim ama filmde gerçekten acayip gıcık oldum. Demek ki O da iyi oynamış, aferin. Film, f ile başlayan o malum küfürü en çok içeren filmlerdenmiş aynı zamanda. (Kaynak IMDB) 200 küsür kez duymanız mümkün. Ona göre.
     Filmin sonlarına doğru zirve yapan çok sahne mevcut. Ama özellikle bir asansör sahnesi vardı ki, kendime hakim olamadım. Sanırım o sahnede izleyen herkes benim gibi bir tepki vermiş. Resmen hiç abartmıyorum ağzım açık kaldı. Dehşet bir sahneydi! Aynı zamanda yanlış adres olayını da başarılı buldum. Ya film zeki bir filmdi genel olarak. İzleyin allah aşkına.

     Hong Kong menşeili bir filmden de uyarlama olduğu söylenen filmin, en iyi uyarlama senaryo da dahil 4 Oscar'ı, 3 de Altın Küre Ödülü mevcut. Tabi bunların dışında içinde BAFTA'nın da bulunduğu onlarca adaylığı var. IMDB Top 250 listesinde 45. sıradan kendisine bir yer kapan The Departed; IMDB'den 8.5, Rotten Tomatoes'tan da 91'i alarak beni hiç şaşırtmadı. Ayrıca Brad Pitt de yapımcılar arasında. Çok aşırı tavsiye ediyorum. İzlerseniz gelin konuşalım.

2 yorum:

Sevdim Sizi Bir Kere - 2

10:00 merababenseda 3 Comments

     Merhaba buralara kadar zahmet edip gelmiş pek sevgili okuyucu. Bu hafta neleri sevmişim, sizinle de paylaşmak için can atıyorum. Burdan buyurun:

1- 

     Shameless! Mü kem mel bir dizi. Konusunu anlatmayacağım, her yerden okuyabilirsiniz. Dizide en sevdiğim şey,yaşadıkları o karmaşa, kahvaltıları bile o kadar spontan ki, bayılıyorum. Favori karakterim Lip! Mutlaka yeni dizi arayışındaysanız öneriyorum. Ama ismini yabana atmayın, zira acayip shameless bir aile :D

2- 

     Üniversite yıllarında keşfettiğim bir radyo kanalıyla tanıştırmak istiyorum sizleri. Radio Paradise. Zamanında ders çalışırken deli gibi dinlerdim. Hala da kitap okurken, yolculuk yaparken Spotify dinlemeyeceksem dinlediğim radyodur kendisi. Müzik türü genellikle rock olsa da, alternatif rock -ki bayılırım, pop, caz, blues, aklınıza ne gelirse çalıyorlar. Hatta bir ara Redd grubunun bir şarkısı da çalmıştı! Büyük gurur. Sayesinde harika şarkılar, müzisyenler, gruplar keşfettim. Telefonlarınız, tabletleriniz için uygulaması da mevcut. Bilgisayarınızdan dinlemek içinse şuraya tıklayabilirsiniz . Aynı zamanda HD slideshow diye bir bölümü var ki, çalan şarkının adıyla alakalı harika görseller de ekranınızda arz-ı endam eyliyor. Bir göz atın derim.

3- 

     Biraz da kızsal mevzulara dalabiliriz bence. Kızlar size çok başarılı bir maskaradan bahsedeceğim. Hatta erkekler de okumaya devam etsin, kız arkadaşlarına, kardeşlerine, annelerine ufak bir süpriz yapıp hediye edebilirler :D Deborah markasının 24 Ore Absolute Volume maskarası, 24 saatlik kalıcılık falan filan vaadediyor. Onu bi geçelim de, 24 saat maskarayla dolanma ihtimalimiz düşük olduğu için. Bir kere kirpikleri güzel uzatıyor, sanki daha çok kirpiğiniz varmış gibi duruyor -ki böylece fotoğraflarda filan başarılı sonuçlar alabilirsiniz kızlar. Siyahlığı da çok iyi. İndirimsiz fiyatı 37 lira gibi bir şeydi sanırım. Ben indirimde 20 küsür liraya almıştım. Hazır 8 mart yaklaşırken, Watsons'un güzel indiriminden alabilirsiniz. Benim gibi Maybelline'in maskaralarından sıkıldıysanız, güzel bir alternatif olabilir.

4- 
     
     Şimdi ne alaka Seda, çikolata mı konuşacağız demeyin. Meslekten dolayı bu tür haberleri çok yakından takip ediyorum, aman ne biliyim, sizlerle de paylaşmak istedim. İsviçreli gıda firması Nestle, ABD'deki ürünlerinden yapay tatlandırıcı ve renk verici maddeleri yani katkı maddelerini çıkartıyormuş. Bunlar yerine FDA'nın da yani Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi'nin de onayladığı doğal ürünler kullanıcaklarmış. Ne diyelim, darısı bizim ülkemizin başına. Tüm dünya doğallık peşinde koşarken, biz de nasibimizi alırız umarım. Küçük de bir gereksiz bilgi vereyim: Nestle markasının Damak ve Chokella ürünleri, sadece ülkemizde satışta.

5- 

     Chris Martin'den ayrıldı diye kendisine sinir olduğum Gywneth Paltrow (bakmadan yazdım!), Oscar'da ağzımı açık bıraktı. Bir insan bu kadar zarif olabilir. Aferin kız dedim içimden. Takıları, makyajı, saçı çok çok güzeldi. Vallahi o kadar zevksiz seçimlerden sonra, böyle sahneler hoşumuza gitmiyor değil. Emma Stone da beğendiklerimin arasında.

     Yine çok konuştum ama hepsi sizler için cağnım okuyucum. Hepinize keyifli bir gün diliyorum. Tadını çıkarın.



     


3 yorum:

NELER İZLEDİM #9

10:00 merababenseda 6 Comments

  

Geçen pazarın beşliğini yazmamışım. Affınıza sığınıyorum. İzlediğim filmler de birikti. Yorumlarımı özlediniz bence. Başlayalım hemen efendim.

     Beyonce bebeğimin bu bol müzikli filmini kaçırmam mümkün müydü? Hayır değildi. 2006 yapımı drama, müzikal türündeki filmin başrollerinde çok harika insanlar var: Beyonce, Jamie Foxx, Eddie Murphy, Jennifer Hudson. Çok ilginçtir, Jennifer Hudson'ın adını duymamıştım hiç. Meğer kendisi American Idol yarışması birincilerindenmiş ve bu rolü kapmak için 782 kişiyi elemiş. Bence de başarılı bir seçim olmuş, zira hem sesi hem de oyunculuğu muazzamdı. E bir de Oscar'ı kazanmış. Helal olsun. Konu oldukça klasik. 3 genç kız, kendi grupları ile yarışmalara filan katılıyorlar. Jamie Foxx onlara plak teklifi yapıyor. Ama bir şartla: 1 numaralı şarkıcıları Jennifer değil Beyonce olacaktır. Çekişmeler, mükemmel şarkılar, aşk, ihtiras... Keyifli bir filmdi efendim.

   Off, acayip bayık bir filmdi. Yani George Clooney bile kurtaramadı. 2002 yapımı, bir uzay aracında geçen film, aslında ilginç bir konuya sahip. Eski, yakın bir arkadaşının önemli bir ricasıyla, psikiyatrist Chris, uzay istasyonuna gönderilir. Yalnızca 2 mürettabatın bulunduğu araçta normal şeylerin olmadığını anlayan Chris, bir cevap aramaya çalışır. Kalan 2 kişi, kendisine uyumamasını tavsiye eder. Çünkü uyursa, gerçekle rüya, hayal vs hep birbirine karışır. Ölmüş yakınları yanlarına gelir filan. Hiç sevemedim filmi. Natascha McElhone'yi ama çok beğendim. Kadın çok güzel maşallah. Filmi sevenlerin olabileceğini düşünüyorum. Çok da bıçak sırtı kötülükte değil. İzlerseniz ya da izlediyseniz bi yorum bırakın bakalım.


    İşte size çok keyifli bir film. Me, myself and Irene. Adını çokça duyduğum 2000 yapımı bu filmi hep izlemek istemiştim. Jim Carrey faktöründen mi yoksa senaryo mu bilmiyorum ama gerçekten çok komik ve hiç sıkmayan bir filmdi. Konuyu da nasıl anlatsam bilemedim. Spoiler verip keyfini de kaçırmak istemem. Charlie, emektar bir polis. 3 tane de oğlu var! Oğullarını kendi büyütür, güzel de bir hayatları vardır. Derken Charlie bir anda kişilik bölünmesi yaşar. Kendi karakterinden tamamen farklı bir hale bürünen Charlie, o kadar komik hallere giriyor ki, inanamazsınız. Hem kahkahalarla güldüm hem ağzım açık kaldı. Özellikle bir sahnede:) Jim Carrey'e Renee Zellweger eşlik ediyor. Yönetmen ise Farrelly kardeşler. Mutlaka bir pazar sabahı, elinizde çayınız, izleyin.

     Şimdi çok değişik bir filmden bahsedeceğim. 2014 yapımı Maps to the Stars. Filmle ilgili çok yazı okudum ve merak etmiştim. Kısıtlı salonda gösterime giren filmi, neyse ki son gününde izleyebildim. İyi ki de izlemişim. Öncelikle başroldeki Julianne Moore'u çok beğeniyorum. Kadın döktürmüş. Rolüyle Altın Küreye de aday olmuş. Gözden düşmekte olan bir aktrist rolünde. Rol kapmaya çalışıyor, ama ölmüş oyuncu annesinin hayali kendisini rahatsız etmekte. Birden hayatına genç bir kız, asistan olarak giriyor. Bu kız da Stoker filminden sevdiğim Mia Wasikowska. Bu kızla ilgili çok detay vermek istemiyorum. Çünkü hayatlar enteresan bir şekilde birbirine bağlanıyor. Filmin sevmeyeni çok fazla ama ben beğendim. Farklı bir bakış açısı olmuş sinemada. Mutlaka izleyin.

     Çerezlik film olmazsa olmaz. Sex and the City'den izleyip çok sevdiğim Sarah Jesicca Parker'lı 2011 yapımı bir film I Don't Know How She Does It. İsmi de yazana kadar canım çıktı. Kate, işine aşık, başarılı bir finans uzmanı. Aynı zamanda evli, 2 çocuk sahibi. Hmm, bize de bi anlatsa şunun sırlarını di mi kızlar? Efendim, evinde her ne kadar vakit geçirmek istese de, çok önemli bir iş teklifi alır Kate. Belirli zamanlarda şehir değiştirmesi gereken bu işte, yaşlı ama yakışıklı, zengin bir amca ile çalışır. Adam hafiften Kate'e aşık gibi olsa da, Kate kocasına aşıktır. Hem eviyle ilgilenip çocuklarının, kocasının gönlünü yapar, hem işinin peşinde koşar. Kadın her yerde kadın. Filmde bile rahat yok. Keyifli, sıkıntısız, ama boş bir film. SJP severler ve biraz kafa dağıtmak isteyenler izlesin derim.

 
  Buraya kadar okuyan okuyucularıma çook teşekkür ediyorum. Siz hep okuyun, ben hep yazarım. Sonra da tavsiyelerimi izleyin, gelin konuşalım. Keyifli pazarlar!

6 yorum:

Dünyanın İlk Günü / İmparatorluk - I

15:03 merababenseda 0 Comments


     Tarihi severim, ama yoğun ve yorucu bir dille yazılmış tarih kitaplarından hep uzak dururum. E hal böyle olunca, ister istemez tüm tarihe karşı özellikle liseden sonra bir uzaklaşma durumu oldu. Tarihi anlatan filmleri ise severim, orada bir sıkıntı yok. Ama tabi başarılı bir yönetmenin elinden çıkmışsa!

     Baktım ki Kitap Ağacı, şubat ayı kitabını tarihi bir kitaba ayırmış, adı da Dünyanın İlk Günü. Yazarı Beyazıt Akman'ı da daha önce hiç duymamıştım. Ancak artık tarihe bu kadar uzak duruşumu değiştirmenin zamanı geldi dedim ve hemen kitabı aldım.

     Kitap; Sultan Mehmet'in, Fatih Sultan Mehmet oluşunu anlatıyor. Ama konu sadece Sultan Mehmet değil. Yeniçerilerin hayatları, Konstantin'in planları, Eflak Kralı, Venedikliler, Cenevizliler, hatta İtalyan bir gezginin notlarını da okuyoruz.

     Kısa kısa bölümler halinde kitap. Her bölüm en fazla 5-6 sayfa, böyle olunca da hiç sıkılmadan, konudan konuya başarılı geçişlerle okunuyor.

     Ben bu kitaptan harika bilgiler öğrendim. Mesela yeniçerilerin harika özelliklerle donandıklarını, eğitimlerinin aşamalardan oluştuğunu bilmiyordum. Ya da Kazıklı Voyvoda'nın kime ve neden denildiğini de.

     Bilgiler bunlarla da sınırlı değil. Bir yandan " Göz var izan var " ın neye istinaden söylendiği tatlı bir dille açıklanırken, bir yandan nergis çiçeğinin mitolojik hikayesi anlatılıyor. Yani öğretici olmanın yanında eğlenceli de bir kitap. Mitolojiden de bol bol bahsedilmiş.

     Çok ama çok az bir bölümde sıkıldım ve okuduğumu anlamadım. Köpek, yaban domuzlu bölüm ile düello kısımlarında sıkıldım. Zaten oralarda 3-5 sayfa bir şeydi. Olur o kadar.

     Çocukluğumuzdan beri hep Fatih Sultan Mehmet'in kızaklarla gemileri yürüttüğünü öğreniyoruz. Ama işte söylenip geçilemeyecek kadar efsane bir olay. Kitapta o anı, yaşananları ve en önemlisi sonrasına tanık oluyoruz. Yaşadığım İstanbul'un değerini bir kez daha anladım. Şehitlerimizi bir kez daha andım. Bu ülke kolay kazanılmadı. Bunu sık sık anmak, hele hele tarihimizi böyle güzel anlatan kitaplara sahip olmak çok önemli. Mutlaka hayatınızın bir kısmında okumanızı tavsiye ediyorum. Yazar Beyazıt Akman'ı yıllarca üzerinde çalışarak böylesi harika bir kitabı doğurduğu için tebrik ediyorum.


   

   

0 yorum:

Sevdim Sizi Bir Kere - 1

12:00 merababenseda 0 Comments

     Her hafta sevdiğim 5 şeyi sizinle paylaşma fikri belirdi kafamda. Neden olmasındı? İlk yazısıyla başlayalım bakalım, bu hafta neler beğenmişim.

1- 


     Bu sinema salonunda bebekler serbest, bebek arabası serbest, bebeğinizi uyutmak serbest! Bebekli anneler için başlatılan Sinebebe uygulamasıyla, artık anneler daha bağımsız. Hem bebeklerinden ayrılmıyorlar, hem mükemmel filmleri kaçırmıyorlar. Detaylı bilgi ve seanslar için Başka Sinema'nın facebook sayfasına alalım sizi tık tık

2- 

     Büyükçekmece'de kütüphane dönüşü, çok güzel bir hot dog mekanı keşfettik. Oldukça sade bir mekan. Ancak hot dog ları mükemmel. Karnınızı doyasıya doyurabildiğiniz bir ekmek olmasının dışında, lezzeti de aklınızı başınızdan alabilir. 2-3 kere gidip birer ekmeği midemize indirdiğimiz mekanda hot dog dışında, sucuk ekmek, isterseniz de patates ve içekten de oluşan menü halleri mevcut. Merak edene yeri tarif edebilirim.

3- 

     

4- Kim Milyoner Olmak İster'in hiçbir bölümünü kaçırmamam ve farkında olmadan güzel bilgiler öğrenmem.

5- Biz kadınların her şeye rağmen çok güçlü olması. Haydi Özgecan ve tüm kadınlar için sen de imzanı at! Change.org
 

0 yorum:

16:05 merababenseda 0 Comments


Kadınlar insandır.
Biz erkekler ise;
İnsanoğlu

     demiş ya Neşet Ertaş. Bunlar ne insan, ne oğul, ne erkek, ne adam. 20 yaşındaki bir gençkızın kadınlığından önce insanlığına kastedilmiştir. Böyleleri ne üresin, ne yaşasın. 

     Kadına şiddet, kadın cinayetleri değil tek derdimiz. Biz sokakta insan gibi dolaşabilmek istiyoruz. Kıyafetimi, ayakkabımı giyip, makyajımı yaptıktan sonra, sokakta yürüyeceğim mesafeyi hesaplamak istemiyorum. Okuluma, işime rahatça gidip dönme özgürlüğümü istiyorum. 

     Çok şey değil, insanca yaşamak istiyoruz. Siz erkekler kendi dünyanızda ne yaşarsanız yaşayın.

0 yorum:

Beyonce

12:00 merababenseda 2 Comments


     Ben bu kadına ba yı lı yo rum. Böyle bir ses, dans yeteneği, güzellik daha kimde var? Baktıkça bakasım geliyor. Ki şöyle bir manyaklığım var kendisiyle ilgili, Facebook hesabında paylaştığı fotoğraflara saatlerce bakabilirim. Şarkılarından çok, kadını seviyorum heralde, psikopatlığa bak.

     Grammy'deki hallerini ne kadar sıkıcı bulsam da, ödülleri kaptı helal olsun. Bana bak Beyonce, kockoca Grammy' ye katılıyorsun, o saç ne? Elbisesi ve gözümüze soktuğu mücevherleriyle yine de gönlümüzü kazanan Beyonce' un nefis bir sahne performansını paylaşmak istiyorum sizinle. Öğrencilik yıllarımda yurtta boş boş otururken denk gelip gözümü kırpmadan izlemiştim. Buyrun efendim, bol bol gençlik yıllarınızın şarkılarını dinleyerek oynamak serbest.



Not: Sahne aldığı Glastonbury Festivali'ni küçüklüğünden beri hayranlıkla takip edermiş ve hiç aklına gelmezmiş bir gün orada sahne alacağı. Daha hangi hayalin kaldı gerçekleşmeyen Beyonce çok merak ediyorum.

2 yorum:

Ne Okuyorum / Dünyanın İlk Günü

10:00 merababenseda 2 Comments

dünyanın ilk günü


     Çok keyifli bir arkadaş edindim kendime. Bir süre daha birlikteyiz. Bitince blogda güzel bir yere kurulacağı kesin. Siz neler okuyorsunuz? Yorum bırakmayı unutmayın. Keyifli okumalar.

2 yorum:

NELER İZLEDİM #8

10:00 merababenseda 0 Comments

     İyi pazarlar. Yine yoğun geçen bir haftanın ardından karşınızdayım. 24 saat yetmiyor. Yetişemiyorum. Geçtiğimiz pazardan sonra bu kadar sevinmek bünyeye fazla geldi sanırım. Güzel haberlerin yanında üzücü haberler de alıyorum. Bir yanım yine buruk. İnşallah güzel günler göreceğiz, ballı yanaklar, yumuk eller, minik ayaklar... Haydi bu pazarın beşliğine bakalım.

     2013 yapımı bir komedi The Heat. Ateşli Aynasızlar çevirisi de komik olmuş. Başrollerinde Sandra Bullock ve Mike & Molly den sevdiğim Melissa McCarthy var. Melissa rolünün hakkını kesinlikle dibine kadar vermiş. Sandra hakkında pek emin değilim. Ama yine de üstesinden gelmiş. Burdan tebrik ediyorum. İkisi de işine aşık polisler. Sandra biraz daha kurallarına bağlı, sıkıcı bir tip. Melissa cığım ise tombik, kafasına göre adam tutuklayan, karısını aldatan adamların bile hakkından gelen biri. İkisi de bir dava yüzünden aynı time düşerler. Uyuşturucu satan bir şebekeyi çökertmek için yapmadıkları kalmaz. Filmin seveni olduğu kadar sevmeyeni de var. Ama genel kanı çıtır çerezlik bir film olduğu yönünde. Sıkılmayacağınızı garanti ediyorum. Özellikle Melissa'ya çok güleceksiniz.

     Stephan King severlerin kitabını mutlaka okuduğu Hayvan Mezarlığı'nın 1989'da çekilmiş filmi karşınızda. Kitabın konusu, King'in kedisinin yolda araba altında kalmasıyla oluşmaya başlamış. Trajik bir ilham. 4 kişilik çekirdek bir aile, doktor olan baba nedeniyle taşrada bir eve taşınırlar. Tabi bir de kedileri var. Karşı evlerinde yaşlı bir amca oturur. Evlerinin yan tarafından aşağı doğru uzanan yolun hayvan mezarlığına çıktığını söyleyen yaşlı adam, onları bir de uyarır: Bu mezarlık, başka türlüdür. Eğer bir insan buraya gömülürse, geri dönüşü pek iyi olmayacaktır. E ama seni uyardı be adam, daha ne kaşınıyorsun?  Filmin senaryosu King'e ait. Yönetmen ise Mary Lambert. Zamanında oldukça ses getiren Hayvan Mezarlığı, eski zamanlardan günümüze kalan orta başarıda bir korku filmi. İzlenebilir.

     Beni oldukça şaşırtan, 2008 yapımı bir komedi filmi The Rocker. Eskiden çok çılgın bir çıkış yapan rock grubunun davulcusudur Fish. İlk meşhur oldukları konserden sonra, menajerlerinin dayatması ile Fish gruptan atılır. Film daha sonra uzun yıllar ileriye götürür bizi. Çağrı merkezi gibi bir yerde çalışıyor olan Fish, eski grubunun şarkılarını duyunca her seferinde lanet eder. İşinden de kovulan Fish, ablasının yanına taşınır. Yeğeninin okulda kurduğu rock grubunun davulcu aramasıyla devreye giren Fish, o küçük grubu bambaşka yerlere taşıyarak, eski grubundan da intikam almaya çalışır. Kıyıda köşede kalmış, ama gerçekten çok eğlenceli bir film. Filmin süprizleri Emma Stone, Bradley Cooper (kalp) ve Jason Sudekis oldu. Öneriyorum ya, izleyin.

     Sizin gibi canavarları ben yerim Allahım o kadar keyifli bir animasyondu ki, tekrar tekrar izlerim sanırım.2013 yapımı bu animasyonda, bildiğiniz üniversiteleri unutacaksınız. Mike küçüklüğünden beri bu üniversiteyi kazanıp, korkunç bir canavar olmanın hayallerini kurar.Sonunda isteğine kavuşur. Küçük filan ama çok çalışkan da bir canavar Mike. Geleneksel korku yarışmasına katılmak ister, ancak grubuna kimse katılmak istemez. O da işte napsın, en yeteneksiz, en korkunç olmayan canavarlara muhtaç kalır. Derme çatma kurulan grupla günlerce çalışarak, yarışmaya hazırlanırlar. Bakalım rakiplerini yenebilecekler mi? Sevimli Canavarlar filminden sonra gösterime girmesine rağmen, o filmin öncesine yolculuk yapıyoruz. Mike'ın yurttaki oda numarası ile benim oda numaramın aynı olması ekstra bir bonustu Çok çok sevdim!

 



 Söylenecek söz yok. Nefis bir görsel şölen, harika bir kurgu. Gösterimden ya kalkmıştır, ya da kalkmak üzeredir. Evde ilk ikisini izleyip, Beş Ordunun Savaşı'nı da kaçırmayın!





     Görüşmek dileğiyle sevgili okur. Okuyan herkese bin teşekkür. Keyifli pazarlar.

0 yorum:

Mim : Hakkımda 20 Gerçek

10:00 merababenseda 9 Comments


     Bu aralar mimlerden gidiyoruz. Aslında yazacak film, kitap o kadar birikti ki... Çok yoğunum bu sıralar. İnşallah düzenimi oturtup, önceden güzel güzel planlayıp yazılarımı yayınlayacağım. Bu sefer Kitap Ağacı Bursa grubumuzda tanıyıp pek sevdiğim Masum İnciler blogunun sahibi Burcu beni mimlemiş. Hakkımda 20 Gerçek'i merak ediyorsanız okumaya devam edin.

1- 22 yaşımdayım. Mayısta 23 olacağım.

2- Gıda mühendisiyim. Uludağ Üniversitesi mezunuyum.

3- 3 kız kardeşiz. Maalesef ortancayım.

4- Çok inatçıyım. Bu huyumu törpülemeye çalışıyorum.

5- Siyah zeytin yemiyorum.

6- Kahve sevmiyorum.

7- Meyve yemek aklıma gelmez. Sadece hasta olduğum zamanlar yiyerek, gerçekten çok zekice bir iş yapıyorum.

8- 

9- Bursa doğumluyum. 11 senedir İstanbul'da yaşıyorum. Bursa, Tunceli, Kocaeli, Elazığ gibi şehirlerde minimum 4 sene yaşamışlığım var.

10- Tam kapanmamış perde ve dolap konusunda takıntılarım var. İlla tam olarak kapalı olacak. O cam ordan görünmeyecek.

11- En sevdiğim yemek makarna. Kahvaltıda bile yiyebilirim. Yemişliğim vardır.

12- Kozmetiğe çok düşkünüm. Babam makyaj malzemelerimi her gördüğünde ufak bir şok geçiriyor.

13- Filmleri yarım bırakmayı sevmiyorum. Ayrıca 1 dakika bile ilerlemiş olan filmi izlemem.

14- Yaklaşık 60 adet ojemi kardeşime bağışlayarak, oje mevzusunu kapattım. Çok çok özel bir gün dışında sürmeyi düşünmüyorum.

15- Birisine hediye vermeyi, hediye almaktan daha çok seviyorum. Beni daha çok mutlu ediyor.

16- En yakın kız arkadaşımla lise 2 den beri arkadaşız. 8 seneye doğru yol alıyoruz.

17- Küçüklüğümden beri çok zayıfım. Her türlü yolu denememe rağmen kilo alamama problemim var. Gecenin bir yarısı koca bir ekmek sandviç yememe rağmen!

18- Param olduğu zaman harcamadan duramıyorum. 

19- En az 2 alarm kurmadan yatmıyorum. Kötü bir geçmişim var. Arkadaşım Gizem'le derslere az geç kalmadık.

20- Hazır yoğurtların içinde neler neler var di mi? diye soru soran ve peşinden sokak sütlerini savunan insanlardan bıktım, ama savaşmaya devam ediyorum.

     Kendimle ilgili genel bilgiler dışında, saçma olaylara da değindim. Eğer sizde de böyle huylar varsa, yorum yazın, tanış olalım. Mimleme konusunda pek başarısızım, bilmeyen yok. Kendini biraz daha anlatmak isteyen herkesi mimliyorum. 


9 yorum: