NELER İZLEDİM #55

20:20 merababenseda 4 Comments


Herkese merhaba. Yine harika 5 filmle karşınızdayım. Tatilden yeni döndüğüm için moral & motivasyon olarak oldukça yükseğim. Harcayacak yer arıyorum anlayacağınız. Haydi başlayalım.

     İlk filmimiz 2010 yapımı, tek kişilik dev kadro diye tanımlayabileceğimiz Buried / Toprak Altında. Başrol ve hatta tek oyuncu olarak Ryan Reynolds'ı izliyoruz. Öncelikle şunu söylemeliyim; kapalı alan fobisi olanlar bu filmi asla izlemesin. Çok ciddiyim. Yani benim öyle bi fobim yoktu ama izlerken nefes alamadım. Bunda da baya ciddiyim :D Konumuz şöyle şimdi; Paul, Irak'ta iş yapan bir Amerikalı. Yani bir firma adına çalışıyor. Tır şoförü de diyebiliriz kendisine. Bigün Paul, tahta bir tabutumsu (töbe töbe) şeyin içinde uyanır. Hareketleri kısıtlı. Işık yok. Daracık bi yer Allahım sen yardım et. Tüm film bu kutunun içinde, Paul'ün kurtulmaya çalışmasıyla geçiyor. Tabi telefon konuşmaları yapıyor ki, diyaloglar beslensin. İşte ülkesinden birilerinden yardım istiyor, eşini arıyor. Falan filan derken, adamı kurtarabilecekler mi bakalım bi izleyin. Film bence çok çok iyi. Şiddetli önerdiklerimden. Bu arada film 17 günde, 7 farklı tabut kullanılarak Barselona stüdyolarında çekilmiş.

     Off klasik bir Liam Neeson filmi daha. Non-Stop. Yani afişe baktığımda, zaten filmi baştan sona izledim. Ne vardı da 2 saatimi harcadım bilmiyorum. Aa şey, Juliane Moore vardı, onun için izlemiştim, doğru. Neyse artık. Liam abimiz, kızını kaybetmiş acılı bir baba. Eşi nerde bilmiyorum. Julianne ile aşna fişne yaptıklarına göre eşine de bi haller olmuş olabilir. Kendisi bir hava polisi. Yani şöyle, belirli uçuşlara katılıyo ortağıyla beraber. Bu son uçuşlarında, uçakta bomba olduğuyla ilgili bi ihbar geliyo. Telefonuna böyle sürekli mesajlar geliyo. Bi de ne yaptığını görüyo gibi mesajlar atınca bizimki kıllanıyo. Herkesten şüpheleniyo, sorguluyo filan. Bi ara pilot filan ölüyo, öyle böyle değil yukarısı karışıyo. Aksiyon filmi işte. Kötü değil ama çok klişe. Daha güzel alternatifler mutlaka vardır. Öyle yani.

     Ya bu tatlı filmi izlemeyen hala var mı :) Ben vardım ama benim prensipler farklı biraz, biliyosunuz. The Theory of Everything / Her Şeyin Teorisi 2014 yapımı, başrolündeki Eddie Reymond'a Oscar heykelciği kazandıran bir film. Biyografi de diyebiliriz ama sıkıcı değil. Anladınız tabii, Stephan Hawking'in hayatını izliyoruz. Aslında daha çok eşi ile olan, özel hayatına uzanıyor film. Stephan'ın bu başarıları elde ederken, eşi Jane'in yaptıkları, çocukları, ailesi vs. Hepsine yer var bu filmde. Konusunu anlatamicam yani, söylediğim gibi. Bence çok başarılıydı. Oscar heykelciğini haketmiş mi sorusunu sormaya bile yürek ister, o derece su götürmez bi gerçek hakettiği. Mükemmel oyunculuklar. Bakın vakit kaybetmeden izleyin. Bana söz verin.


     Ne güzel filmdin sen Ex Maxhina yaa. 2014 yapımı 1 Oscar heykelciği alan filmin başrollerinde güzelliğini asla kıskanmadığım :( Alicia Vikander, turuncu saçlarına aşık olduğum Domhnall Gleeson ve ilk başta o olduğunu anlamadığım Oscar Isaac var. Caleb genç bir yazılımcıdır ve çalıştığı şirketin sahibinin açtığı bir yarışmayı kazanır. Kazanan olarak patronunun yaşadığı eve gidecek ve onun orada geliştirdiği yapay zeka ile tanışacaktır. Oldukça heyecan verici! Neyse efendim bu kalkar gider. Zaten dağın da başı, egzantirik işler anlicağınız. Patronu Nathan ile tanışırlar, sonra da yapay zekamız Eva ile! Kızcağız (kızdı valla), çok masum. Her konuştuklarında gel beni buradan kurtar, evinin kadını oliyim modunda. Hep bi ağlak. Bizim saf Caleb da çok etkileniyo. Napsam da kurtarsam bunu burdan derken, olaylar dehhhşet karışıyo. Ağzım açık izledim yani helal olsun güzel filmdi. Bilim kurgu severler hele sakın kaçırmasın.

     Ben romantik komedilerde biraz eskiciyim sanırım. Yine sırada böyle nostaljik filmler var. Hazır olun. Notting Hill / Aşk Engel Tanımaz, 1999 yapımı tatlı, klişelerle dolu bir filmimiz. Başrollerde güzeller güzeli Julia Roberts ve şapşal aşık Hugh Grant var. Zamanında 3 Altın Küre adaylığı da bulunuyor filmimizin bu arada. Şimdi konumuza gelirsek; William küçük köy gibi bir kasaba yaşayan, küçük de bir kitapçısı olan bir abimizdir. Bir gün film Anna kitapçısına gelir. Buraya kadar her şey çok normal. Ama olay şu, bizim Anna ünlü mü ünlü bir oyuncudur. Tanıştıkları ilk anlarda as bayrakları as as moduna gireceksiniz bu arada söyliyim :D Bizim ikili baya tanışıp, işleri ilerletirler. Bir gün William, kardeşinin doğumgününü de getirir Anna'yı. Aşık oluyolar tabi kaçınılmaz son :( Ama Anna bir gün kalkıp gider. Şöhretin de bi bedeli varmış demek ki. Çok herkesi sarmayabilir ama ben sevdim :)

Çok teşekkür ederim buraya kadar okuyan, dayanan varsa :D Yepyeni bir beşlikte görüşmek üzere diyelim ama yorumlarınızı bırakmayı unutmayın lütfen. Sizleri seviyorum.



4 yorum: