NELER İZLEDİM #24

15:55 merababenseda 4 Comments


Günaydın pazar severler. Pazarınız nasıl başladı, nasıl sonlandı (gün sonunda okuyanlar için) yorum bıraksanıza, merak ediyorum. Ben yine evdeyim. Bari siz gezin. Neyse efendim, iki haftadır filmlerimi yeniden bir düzene sokma derdindeydim. İzleyeceklerim, listelerim güzel güzel hazırlandı. Filmlerim şimdi sıralarını bekliyorlar. Bakalım 2015 bitene kadar başka neler izleyeceğim. Biz klasik pazar beşliğimize başlayalım yavaştan.

     Woody Allen'ın bildiğimiz çizgisinin dışına çıktığı, zamanında sinemaseverleri heyecanlandırdığı 2005 yapımı Match Point! Başrollerde Scarlett Johansson, Matthew Goode (bu şerefsizi burdan hatırlayalım :D), Jonathan Rhys Meyers falan filan var. Başarılı bir tenis hocası olan Chris, Londra'da zenginlerin bolca dahil olduğu bir spor okulunda işe başlar. Çok geçmeden Tom'la tanışıp arkadaş olurlar. Ailesine bile yavaş yavaş dahil olan Chris, Tom'un kız kardeşiyle bir ilişkiyle başlar. İşini şansa bırakmak istemeyen ve aklını kullanarak zengin olmak isteyen Chris, bu ilişkiyi hemen evliliğe taşır. Bu sırada Tom'un nişanlısı Nola ile tanışması ise, filmi tamamen başka bir boyuta taşıyor. Nola'ya aşık, karısıyla para için evlenmiş olan Chris; Nola ile Tom'un ayrılmasından sonra bakalım ne karar verecektir? Gerilim ve romantizm dolu bir film.

LİSTELER
* Altyazı Dergisi: 2000'lerin En İyi 50 Filmi #26 (tık tık)
* İzlemeniz Gereken 555 Film (ntvmsnbc) #294  (tık tık)

SEVDİKLERİM
* Kaçınılmaz cevap. Scarlett Johansson'un güzelliği! Senin yüzünden kaçımız depresyona girdik be vicdansız kadın :(

     Woody Allen ile iştahıma iştah kattığım bir hafta olmuşsa demek ki. 2013 yılını kasıp kavuran, afişini her gördüğümde "kalk kız izle" dediğim ama bir türlü fırsat bulamadığım Blue Jasmine! Zengin kocası dolandırıcılık yüzünden hapise girip, kendisine de hiç para kalmayan Jasmine mecburen üvey kardeşinin yanına San Fransisco'ya gider. Kız kardeşiyle hiçbir konuda anlaşamayan Jasmine, bu hızlı düşüşünün getirdiği psikolojik sorunlarla baş etmekte zorluk çeker. Bir yandan kız kardeşinin veletleri ve işçi erkek arkadaşı, bir yandan patronunun sapıklıkları, bir yandan parasızlık. Şimdi bu kadın napsın siz söyleyin. Gözleri her daim ağlayacakmış gibi bakan Jasmine, tekrar eski sınıfına atlayabilecek midir? Gelsin mi tekrar zengin bir koca? :D Allen'ın sınıf farklılıklarına derinlemesine baktığı mükemmel bir film. Özellikle Cate Blanchett eşsiz bir oyunculukla Oscar, Altın Küre ve Bafta dahil onlarca ödül kazandı. Kaçırmayın!

     Şu afişin tatlılığına bi bakın, sonra okumaya devam edin :) 2013 yapımı Gabrielle, Williams sendromuna sahip bir genç kızın hayatına değiniyor. Nedir ne değildir bu hastalık bilemem ama bir diğer adı "mutluluk sendromu" imiş. Sosyal herhangi bir korkuları olmayan bu insanların yüzünde sürekli bir gülümseme hali mevcutmuş. Gabrielle de onlardan biri. Kendisi gibi hasta olan insanlarla beraber bir okula gitmekte. Burada bir konsere hazırlanmaktalar. Hep beraber şarkılar türküler söylüyorlar. Afişte gördüğünüz Gabrielle ve Martin birbirlerine aşıklar (kalp kalp kalp). Herkes gibi bir hayat yaşamak isteyen bu aşıklara özellikle Martin'in annesi karşı çıkar ve Martin'i okuldan alır. Sevenleri ayırmayın allahsızlar! Bu süreçte Gabrielle'in en büyük destekçisi ablasıdır ama o da Hindistan'a sevgilisinin yanına gitme hazırlıklarında :( Çok tatlı, sakin bir film. İzlenesi.

SEVDİKLERİM
* Okulda söyledikleri şarkılar
* Gabrielle'in ablası. Çok güzel kadın maşallah :D

  
     2014 yapımı, saçma olmanın kıyısında yüzen bir film. Metropol hayatında kendine başarılı bir yer edinmiş Tess, terfi almayı umarken işten çıkarıldığını öğrenir. Beklenmedik bir anda aldığı bu haberle yıkılan kadın, işiyle ilgili bir konferansa katılmak için Porto Rico'ya gider. Hem yeni ilişkiler kurup kendisine bir iş arayıp, hem de hayatını gözden geçiren Tess, yaklaşan kasırga nedeniyle orada mahsur kalır. Bu sırada yakışıklı ve cool bir adam olan Carter'la tanışır. Yaaaaani, eh işte. Kafa dağıtmalık, sıradan bir film. Kötü değil ama aşırı da harika değil.


     Tüyleri diken diken eden çok başarılı bir film The Square (Al Midan). 2011 yılında Mısır'da yönetime karşı başlayan isyanın tam ortasından izlediğimiz bir yapıt. Adeta bir diktatör olan Hüsnü Mübarek ve onun zihniyetine karşı başlatılan başkaldırı çok ateşli devam eder. İstediklerini alırlar ama bitmez yaşanan acılar. Sadece Mübarek devrilmiştir. Onun zihniyetine sahip insanlar yine devrededir. Hem bunlarla uğraşılır hem Müslüman Kardeşler'le. Olayı yolundan saptıran bir grup olan Müslüman Kardeşler'le de bambaşka bir savaş başlamıştır. Derken Muhammed Mursi gelir başa. Sadece insanca yaşamak isteyen insanların yıllarca verdiği bu savaş sonuca ulaşacak ve Tahrir Meydanı zafer çığlıklarıyla inleyecek. Sık sık Gezi Parkı olaylarını hatırlatan efsane bir yapıt. 86. Oscar Ödülleri'nde En İyi Belgesel dalında aday olan bu efsaneyi mutlaka listenize ekleyin.


Herkese sağlıklı bir hafta diliyorum. Mutlu keyifli filan demiycem, önce sağlık! Hepinizi kucaklıyorum. Seviyorum...

4 yorum:

  1. Aaa, yeni yazı yok mu? :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hemen bir yazı girişine başlıyorum. Bir saate yayında olur :)

      Sil
  2. merababendeep :) nasılsın. bişiler olduğunu annamıştım ama. kısaca annatsana üzülmeyeceksen. filmler de, baksana, benim seçkilerde eski film de çok. senin bu yazıda da gabrielle izlesem iyi olcak galpağ :)

    YanıtlaSil
  3. merababendeep :) nasılsın. bişiler olduğunu annamıştım ama. kısaca annatsana üzülmeyeceksen. filmler de, baksana, benim seçkilerde eski film de çok. senin bu yazıda da gabrielle izlesem iyi olcak galpağ :)

    YanıtlaSil