NELER İZLEDİM #18

10:00 merababenseda 9 Comments

     

Geçen hafta sekteye uğramış olan yazı dizimiz, bu hafta gecikmeli de olsa karşınızda. Bu arada neler izlediğimi, haftaya hangi filmleri yazacağımı merak ediyorsanız, blogun sağ alt tarafında izlediğim filmleri görebilirsiniz. Hadi konuşalım biraz, özledim.

     Tom Hanks'i çok sevdiğimi blogumu düzenli okuyorsanız, biliyorsunuzdur. Kendisi gizli aşklarımdan :D Larry Crowne, 2011 yılında vizyona girmiş bir romantik komedi. Başrolde Hanks'e o koca ağızıyla Julia Roberts eşlik ediyor. Bir markette yıllardır çalışmakta olan Larry (Tom Hanks), işine son verildiğini öğrenir. Sebep ise yerine artık üniversite mezunu birinin getirilmesidir. Eşinden de boşanmış olan Larry, bu ikinci yıkım karşısında afallamış ama pes etmemiştir, o yaşından sonra üniversiteye başlamaya karar verir. Mercedes ise işinden bıkmış, eşiyle sorunları olan, Larry'nin derslerine giren üniversite hocasıdır. Gün geçtikçe aralarında farklı bir bağ oluşan bu iki yetişkin için, hayat artık yeni bir dönemece girmiştir. Larry'nin genç arkadaşlar edinip kendini yeniden bulması ve Mercedes'e de enerji vermesi, yeni bir aşk için güzel sinyaller değil de nedir. Hanks'in tişört üstü gömlek, kemik gözlük ile oluşturduğu tarzına bayıldım. Kendisi ayrıca filmin yönetmeni. Çerezlik, tatlı bir film.

     2011 yılıyla devam ediyoruz. Özcan Alper'den bir festival filmi Gelecek Uzun Sürer. İstanbul'da bir üniversitede müzikle ilgili araştırmalar yapan Sumru'nun yolu, ağıt derlemesi için Diyarbakır'a düşer. Burada korsan DVD satışı yapan Ahmet'le tanışır. Ahmet, Sumru'ya kaynak bulması konusunda yardım eder. Üstü kapatılmış, yarım kalmış kürt ailelerinin sorunlarını dinlerler. Sumru'ya şehirdeki arşiv görüntüleri bulan Ahmet'in hayatına da uzaktan baktığımız film, sessiz sedasız ilerliyor. Her defasında Sumru'nun içindeki açığa vurmadığı yarasına bir darbe de vurulsa, araştırmasına Hakkari'deki bir dağ köyünde devam eder. 18. Adana Altın Koza Festivali'nden 5 ödülle dönen bu film, SİYAD ve Yılmaz Güney Özel Ödülü'nü de topladı. Festival filmi severler kaçırmasın.

     Whiplash ile gönlümüze taht kuran Miles Teller'dan romantik bir film The Spectacular Now. İlk başta afişiyle gönlümü çalan, mutlaka izlemeliyim dediğim film, beklentilerimi tamamen karşıladı. Sutter (Miles Teller), hayatı kafasına göre yaşayan bir liselidir. Kız arkadaşının kendisini terk etmesiyle alkolün dozunu kaçıran Sutter, sabah bir bahçede Aimee tarafından uyandırılır. Aimee, bilim kurgu okumaktan hoşlanan, güzel ama sessiz bir kızdır. Sutter'la aralarında bir çok fark olmasına rağmen güzel bir ilişkiye başlarlar. Sonunun nereye gittiği belli olmayan bu ilişkide pürüzleri Sutter çıkarsa da, hep sevdiğinden yaptı garibim. Teller'ın o zamanlardan harika bir oyuncu olacağı belliymiş. Çocuk oynamıyor, yaşıyor. Küçük de bir not: Film başlamadan Teller ile oynayacağını duyan Shailene Woodley ilk başta filmi kabul etmese de, şimdi artık çok sıkı iyi dost olmuş durumdalar. Bu naif filmi mutlaka izleyin.

     Çekimser olarak izlemeye başladığım The Italian Job, beni şaşırtmayı başardı. 2003 yapımı bu film, adeta bir yıldızlar geçidi. Charlize Teron, Mark Whalberg, Jason Statham, Edward Norton... Uzar da gider. Crocker, bir soyguncu çetenin başıdır. Elemanlarıyla başarılı soygunlara imza atan adam, son soygununda öldürülür ve çaldıkları bütün altınlara da el koyulur. (kim öldürdü söylemem!) Elemanları bunun intikamını almak için bikaç sene sonra bir araya gelir ve yardım istedikleri biri daha vardır. Crocker'ın kızı Stella. Stella, kilit konusunda bir uzmandır. Bu özelliğini kullanarak çeteye yardım eder. Mini Cooperların filmin bir diğer başrolü olduğunu söylemek lazım. Zira o kaçış sahnelerinde çok iyi iş çıkardılar. Charlize Theron'a da bravo valla, dehşet sürüyo arabayı :D Güzel bir aksiyon. Kaçırmayın.

     Aylarca fragmanlarına boğulduğumuz, Büşra Pekin ve Murat Boz'lu fotoğraf görmekten bıktığımız, sonucunda da çok şişirildiğine tanık olduğumuz bir film Hadi İnşallah. Pucca'nın kitabından filan uyarlanmış sanırım, hiç de sevmediğim bir kitap tarzıdır. Ama 3 kız kardeş evde hamburger gecesi yaparken hiç ağlak, aksiyon vs ye girmeyelim biz dedik ve açtık Hadi İnşallah'ı. Konusunu biliyosunuzdur. Bir tv kanalında muhabir olarak işe başlayan Pucca, Pekmez'e aşık olur. Ama çocuk ona pek de bakmaz. Aralarında gelişenler işte. Bu tv kanalı muhabbeti filan bana Morning Glory'yi hatırlattı biraz. Onun da yazısı şurda . Büşra Pekin'i severim. Tiyatroda da izlemişliğim var, oyunculuğu başarılı. Filmde çok da sırıtmadı aslında, güldüm kendisine ama konu çok vasattı. Cezmi Baskın'la filmi biraz kurtarmışlar. Onun dışında vakit geçirmelik bir film. Sinemada iyiki izlememişim.

9 yorum:

  1. Larry Crowne 'u bende severek izlemiştim.. Filmde en çok deliliğiyle Talia karakterini çok sevmiştim :)
    Hadi İnşallah da benim için çıtır çerez bir film olmuştu... Diğer filmleri ilk defa duyuyorum ve hemen not ettim...
    Özellikle Gelecek Uzun Sürer'i merak ettim...
    Sevgilerle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aaa evet ya, Talia güzel, eğlenceli bir karakterdi :)
      Hadi İnşallah için beklentilerim yüksekti :/
      Not ettiklerinizi izler, blogunuzda yorumlarsanız konuşuruz :)

      Sil
  2. Blogun çok çok güzel. Ne izlesem krizlerime şifa oldu :) hep yaz, çok sevdim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok çok teşekkür ediyorum, bunları duymak beni aşırı mutlu ediyor :)
      Ben hep yazarım, siz de okuyun efendim.

      Sil
  3. nasıl olsa gelcem yine de bak ben özcan alperin sonbahar adlı filmini türk sinemasının en iyi filmi kabul ediyom biliyon muuuu :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deep, çok duyuyorum şu Sonbahar'ı . Ve çok iddialı bir yorum, film ön sıralara çekildi :)

      Sil
  4. haftasonu yazdığım iki sinema yazısını kaçırmaaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Onları ben dün yer imlerine ekledim, tek tek inceliyciğim, hayatta kaçırmam. Geldiğimde yorum mutlaka bırakıcam :)

      Sil