NELER İZLEDİM #19

17:32 merababenseda 4 Comments

   

 Baharı sevmem ama en sevdiğim ay mayıstır. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu derseniz, cevabım yok. Yaşadığım en güzel mayıs da değildi ama farklı olduğu kesin. Film izleme bakımından kısır bir döneme de girmiş olsam, telafisi mümkün. Neler izledim okumak ister misiniz?

     Allahım afişin salaklığına bakın ya :D Aylar önce Nacho Libre'nin kamera arkası görüntülerini izlemiştim. Ne değişik film demiştim. Sonra filmi de izlemek kısmet oldu. Absürt komedide belki de en başarılı aktörlerden biri olan Jack Black'i çok severim. School of Rock gönlümün efendilerindendir. Bilenler bilir, bilmeyenleri şöyle alalım . Nacho, yetimlerin yaşadığı bir manastırda büyümüştür. Kendisi gibi yetim olan çocuklara yemek yaparak yaşamını sürdürmektedir. Bir gün çocuklara daha kaliteli yemekler yapabilmek için çok para kazanmayı aklına koyar ve bunu da güreşerek kazanacaktır. Film komik ve absürt olmasının yanında bence çok naif bir konuya sahip. Nacho'nun saflığı, rahibeye aşkı falan çok hoştu. Bi de soundtrackleri kesinlikle çok başarılı. Filmi almış götürmüş. 2006 yapımı bu film, önerdiklerim arasında.

     Çoğu kişinin 1989 yapımı bu filmden haberi olduğunu sanmıyorum. Başrollerde Robert De Niro ve Sean Penn ve bonus olarak Demi Moore'un botoxsuz gencecik hali var desem? Ned ve Jim, bir hapishanede mahkumdurlar. Karşılarına bir fırsat çıkar ve kaçmayı başarırlar. Bir anda kendilerini bir kilisede rahip olarak bulurlar. Başta ayak uydurmakta zorlansalar da yavaş yavaş alışırlar. Tabii yanlış anlaşılmalar, polisten saklanma çalışmalar da devam eder. Yaşadıkları yerden de kaçmaya çalışırken başlarına gelmeyen kalmaz. Tamam melek değiller ama bence çok kötü insanlar da değillerdi. Polis daha kötüydü :D Ben Ned ve Jim'i sevdim. Ama eklemem gereken bir şey var ki; Sean Penn gençken ne çirkinmiş be. Herkes beğenmeyebilir ama ben sevdim. Sakin bir alternatif.

     Biyografi seviyorum, hele de filmde ayrı seviyorum. Bu seferki film, eski Amerikan başkanlarından Franklin Roosevelt hakkında. Roosevelt, başkan olmadan önce, seçim kampanyaları filan düzenlerken, bir gezisi sırasında çocuk felcine yakalanır. Artık yürüyemez hale gelen Roosevelt'in en büyük destekçisi, hastalıktan önce aldattığı (Allahın olmayan sopası yine devrede) karısı Eleanor Roosevelt'tir. Bir süre izole bir hayat yaşayan Franklin, bir kaplıcadan davet alır. Şansını denemek için yola çıkar. Artık burdan sonra kendisine inancı geri gelir. Kendisi gibi hasta olan insanlarla beraber her gün egzersizler yapar. Yürüme yetisini yavaş yavaş geri kazanan Roosevelt, bu hastalıkla ilgili bilinçlendirme çalışmaları da yapar. Sırada, Amerika'ya başkan olmak vardır. Bir TV filmi olan Warm Springs'in 3 Altın Küre adaylığı mevcut. Başarılı bir biyografik film örneği.

     İsmiyle beni kalbimden vuran 2013 yapımı Labor Day var sırada. Kocası tarafından aldatılınca oğluyla beraber bir başına yaşayan yalnız bir anne rolünde pek sevgili Kate Winslet var. Bir gün alışveriş sırasında yaralı bir halde olan Frank ile yolları kesişir. Frank, kaçak bir suçludur ve anneyle oğlunu tehdit ederek evlerinde saklanır. Yaşından büyük sorumlulukları olan oğul Henry hem asosyal annesini idare etmek hem de bu suçluyla baş etmek zorundadır. Ortam yavaş yavaş ısınmaya başlar ancak televizyonda sürekli Frank'in fotoğrafları dönmektedir. Zaman geçtikçe anne Adele ve Frank arasında tutku dolu bir aşk başlar. Aslında Frank'in göründüğü kadar kötü biri olmadığını düşünen anne oğul için Frank, yitirilen bir eş ve bir baba görevi görmektedir. Daralan çember, bu üçlüyü birbirinden ayıracak mıdır acaba? İzlenesi.




   Tek kelimeyle ÇÖP. Böyle vasat bir film olamaz. Konusu resmen "ay siz yorulmayın biz daha filmin ortalarında katili açıklayalım" tadında. Bi de en sonda güya yaptıkları zekilikleri tek tek açıklayan suçlu yok mu aman allahım. Sakın izlemeyin.





     Son zamanlarda izlediğim filmlere göz atmak ve sırada hangi filmler olduğunu görmek isterseniz, sağ tarafta sizi rengarenk bir kısım bekliyor. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere. Yorumlarınızı bekliyorum.

Instagram: merababenseda

4 yorum:

  1. Merhaba;
    Ayy o kötü filmler insanı nasıl çileden çıkartıyor öyle değil mi:) Düşünmek bile istemiyorum kimisini. Diğerlerini izlememiştim. Not aldım ikisini. Özellikle robert de niro ve shean penn li olan ilgimi çekti. Shean'ı ben de sevmiyorum neden bilmem, hiç ısınamadım. Robert yerine de Al Pacino'yu tercih ederim ama güzel filmleri oluyor. Absürt komedi ben hiç sevemedim hatta komedi bile sevmiyorum diyebilirim. Ama şimdiye kadar ki en doğru hareket hayatımdam korku filmlerini çıkartmak oldu:) Huzurlu bir insan oluverdim. Öyle ki çok stresli gerim gerim gerilimleri de izlemiyorum, kafam çatlıyor. Benim daime hatırlayıp gülümsediğim çok severek izlediğim bir film vardı Alanis Morisette'in de içinde yer aldığı 1999 yapımı 'Dogma'. Sever misin bilmiyorum ama izlemediysen bir dene:) Aklıma geldi şimdi yazayım dedim. Şu senin renkli listene de bakayım bir daha unutmadan..
    Sevgilerimle

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kötü filmler konusunda çok şanssızım. Bi de ben filmleri yarım bırakamıyorum öööyle izliyorum sonuna kadar :D Sean Penn'i şimdi seviyorum ama gençken tam bir faciaymış tipi, söylemeden geçemedim :D Al Pacino'nun ise gençliğine aşığım. Erkek arkadaşım her duyduğunda çıldırıyor. Adam gelmiş 80 yaşına :D
      Absürt komedi seviyorum ben ya, ama tabi başrolüne göre değişiyor, her filmi sevemiyorum.
      Korku filmi izlemeden olmaz, kapım o gece sonuna kadar açık da olsa izliyorum :)
      Dogma'yı not ettim, yanına da Tuğba'nın Dünyası yazdım. İzlediğimde yorumlaşırız :)
      Benden de kocaman sevgiler...

      Sil
  2. Biyografi filmi ilgimi çekti onu izleyebilirim :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzeldi, izlediğine pişman etmeyen filmlerden :)

      Sil