NELER İZLEDİM #43

15:47 merababenseda 4 Comments


Herkese merhaba. Bugün izin günümü fırsat bilerek blogun başına geçtim ve sizlere güzel bir kaç filmden bahsetmek istedim. Haydi biraz konuşalım. Çok tatlı filmler var, kaçırmayın !

     2000 yapımı, nostalji sayılabilecek ve oldukça çerezlik bir filmdi Down to You. Türkçe'ye de Aşağıdakiler diye çevrilmiş, acayip saçma tabi. Neyse, efendim. Al, bir üniversitede öğretmendir. Imogen ise öğrencidir. Bir partide tanışıp, aşık olurlar. Derken aşk, romantizm dolu günler başlar. Her şey çok güzel gidiyordur. Derken Al, bu ilişkiyi sorgulamaya başlar. Hatta ve hatta ayrılmak için durduk yere ilişkilerini didikler. Ve bingo, bir bahane bulmuştur. Imogen, eğitim için yurt dışına gidecektir. Bu şekilde ilişkinin yürümeyeceği inancına kapılıp ayrılırlar. Tabii ki yaptığının çok salakça bir hata olduğunu anlaması çok uzun sürmez. Imogen'ın evde bulduğu şampuanını içerek intihara bile kalkışır. Bu kısım kabul edelim ki çok tatlıydı :) Derken yolları tekrar kesişir ama toparlamayı başarabilecekler midir, izleyin görün. Accayip klişe ama çok şeker bir filmdi. Kafa dağıtmalık, nostaljik romantik komedi sevenlere.

     İzlemeyi çok ertelediğim, kaçırmadan vizyonda izleme fırsatı bulduğuma sevindiğim Ekşi Elmalar da bugün listede. Aziz Reis, karısı ve üç kızıyla Hakkari'de yaşayan bir milletvekilidir. Son seçimleri kaybettikten sonra, zaten zor olan kişiliği, etrafındakiler için daha da çekilmez hale gelir. Güzeller güzeli kızlarının da erkekler tarafından ilgi çektiği gerçeğini göz ardı edemez. Başrolümüz Muazzez'in ağzından dinlediğimiz hikaye, bizi doğu kültürüyle sarıp sarmalıyor. Yaşadıkları heyecanlar, yine bir şampuan muhabbeti, Reis'in egoları, yaylanın şöleni, kavuşamayıp yarım kalan aşklar... Aman Allahım, Yılmaz Erdoğan'dan Türk sinemasında Vizontele'den sonra güzel bir hediye olmuş. İzlerken o kadar keyif aldım ki size anlatamam. Çokça da ağladım, çünkü kendimi Muazzez gibi hissediyodum:D Salondaki çiftler hep bana baktı ağlarken ama napiyim yani, çok etkilendim. Oyunculuklar, görsel şölen nefisti. Favorim; Songül Öden. Çok içten bir oyunculuktu, helal olsun. Listenize mutlaka ekleyin. Pişman etmeyeceklerden.

     Yine nostaljik bir komediyle devam edelim. 2001 yapımı Shallow Hal, iç güzellikle ilgili haklı bir ders veren cinsten. Afişi de dikkatli incelerseniz, bir şeyler anlamak mümkün. Şöyle ki; Hal şişman ve çirkin bir adam olmasına rağmen, kadınlarda her zaman güzellik arayan birisidir. Bu sebeple hiçbir zaman mutlu olamayan Hal, gittiği bir medyum tarafından iç güzelliğe önem vermesi için hipnoz edilir. Artık, çirkin insanları güzel, güzelleri ise çirkin görmektedir. Bir gün Rosemary ile tanışır. Tanıştığı güzeller güzeli Gwyneth Paltrow ama tabii ki bu hipnoz altındaki görsel. Rosemary aslında 300 kiloluk bir genç kadındır. Birbirlerine aşık olurlar, etraflarındaki kimses bu aşkın gerçek olduğuna inanmaz. hatta Rosemary bile kendisiyle dalga geçildiğini düşünür ama Hal aşık olmuştur! Derken, bu hipnozun etkisi geçer ve Hal eski şerefsiz haline döner. Rosemary'i artık beğenmiyordur :( Ben keyifle izledim, çok kafa yormayan, klişe bir romantik komedi.

İLGİNÇ BİLGİLER
* Rosemary'nin şişman halini de Gwyneth Paltrow oynamış, inanamadım! 15 yıl öncesine göre çok başarılı bir plastik makyaj olmuş. Uzun saatler süren makyajın ve vücut eklemelerinin sonrasında Paltrow, sokakta uzun süre yürümüş, ve kimse O'nu tanıyamayınca, kendisi oynamaya karar vermiş.

     The Boy Who Smells Like Fish, sanırım izlediğim en ilginç filmlerden biri. Mica, doğduğundan itibaren çok ilginç bir şekilde balık kokmaktadır. Annesi ve babası bu kokuyu gidermek için çocuklarını günde defalarca yıkar, onlarca kimyasal kullanırlar ancak bu koku gitmez. Mica, bu balık kokusuyla ömrü boyunca yaşayacaktır. Okulda, boynuna astığı araba kokusuyla gezse bile, arkadaşları tarafından sürekli dışlanır. Evde verdikleri doğumgünü partisine bile yalnızca bir kız gelir. Bundan sonra kendisini tamamen dış dünyaya kapatan Mica, yüzmeye başlar. Havuzda Laura adında güzeller güzeli bir kızla tanışır. Ama havuz dışında onunla yan yana gelmeye çok çekinen Mica, ilk gecelerinde saatlere duş alır, pudralar sürer, araba kokusunu da boynuna asmayı unutmaz! Aşık olmuştur bi kere. Babası o çok küçükken evi terketmiş, annesi ise çok elim bir kazada ölünce yalnız kalmıştır. Bundan sonra onu bekleyen süprizler acaba nelerdir. Çok farklı, değişik bir konusu olmasıyla birlikte kendisini sıkmadan izleten ilginç bir film olmuş. Alternatif sevenlere.

     2015 yapımı The Gift, romantik filmlerden sıkıldığım bir gece açıp gözlerimi ayırmadan izlediğim bir gerilim filmi. Simon ve Robyn, iş gereği Simon'un çocukluğunu geçtiği küçük bir yere taşınırlar. Paradan kaçınmayan çift, kendilerine harika bir ev alırlar. Bir gün şehirde alışveriş yaparken, Simon'un çocukluk arkadaşı yanlarna gelir, Gordo. Güzel hoşbeşin ardından tekrar görüşmek üzere ayrılırlar. Simon işteyken, Gordo bunu fırsat bilip sürekli evlerine gider. Aslında herhangi bir sorun yoktur, gayet yardımsever bir kişilik olarak görünen Gordo'nun bu ziyaretleri ve bırakıp gittiği hediyelerinin sonu gelmez. Bu süreçte Robyn hamile kalır. Gordo ile yaşanan gerilimler arttıkça, çiftin huzuru da kaçar. Neden böyle yaptığının nedeni, geçmişe dayansa da, intikam almaktan yıllar sonra bile vazgeçmeyen Gordo'nun çok acımasız bir planı vardır. Filmin sonu o kadar gerilimli ve heyecanlıydı ki, yani bebeğin göz rengini görmek için öldüm resmen! Anladınız siz, zeki bir filmdi. Yönetmenliğini ve başrolünü üstlenen Joel Edgerton'a, Horrible Bosses'tan sevdiğimiz Jason Bateman ve kısacık saçlarıyla bile seksi olmayı başaran koca ağızlı Rebecca Hall eşlik ediyor. Gerilim sevenlere.

Vakit ayırıp okuduğunuz için çok teşekkürler. Sırada hangi filmler var merak ediyorsanız yan taraftaki renkli afişlerin olduğu kısma göz atmayı unutmayın. İzledikleriniz veya izlemeyi düşündükleriniz varsa yorum bırakmayı unutmayın lütfen. Tekrar görüşmek üzere!


4 yorum:

  1. The gift'i sinemada izlemiştim. Gerildim gerilmesine ama pek sevemedim. Yavan geldi biraz bana. Adamdan fena tırstım yine de :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok dehşet değildi evet ama güzel bir alternatifti. Adam çok fenaydı yaa, sonra gala fotoğraflarına baktım orda aşşırı yakışıklıydı ama :D

      Sil
  2. Ekşi elmalar konusunda fikre ihtiyacım vardı iyi oldu kesin izleyeceğim, Shallow Hal dışında diğerlerini izlememiştim ama gayet başarılı olduğu kesin, Ekşi elmalar konusunda Yılmaz Erdoğan her zaman başarılı işler yapmıştır ama zaman ne kadar değiştirdi onu merak ediyorum,Shallow Hal filminde ise bir ritüeli anlatıyor aslında hayat size sunduğunu mu kabul ediyorsunuz yoksa siz mi hayata bir şey sunuyorsunuz eksiklikleri yanlışları veya doğruları iyi yormak gerek diyor size o yüzden başarılı ve bir o kadar kült bir filmdir ayrıca hepimizin hayatında sarışın dediğimizde Gwyneth Paltrow figürü oluşturmuş hanımefendiye ayrıca parantez tabi ki, Güzel ve aydınlık günlere inşallah

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öncelikle hoşgeldiniz Sertaç Bey

      Ekşi Elmalar vizyondan kalktı diye biliyorum ama, bi yerlerden bulup izlemenizi çok isterim, zaten yazıda bolca tavsiye ettim.

      Shallow Hal dediğiniz gibi; çok minimal bir konuyla bir çok şey anlatan cinsten. Ben hala o kadar önyargısız birisi olamadım, keşke kendi hayatımıza da entegre edebilsek. Gwyneth Hanıma söylenecek tek kelimem yok. Aşırı aşırı beğeniyorum gerek oyunculuğunu gerek güzelliğini.

      Tekrar görüşmek üzere!

      Sil