NELER İZLEDİM #51

10:00 merababenseda 0 Comments



Herkese merhaba. Sanırım ben yalnızlaştığımda bloguma sığınıyorum ya. Kesin. Buralarda bi başıma konuşmak çok iyi geliyor. Yine geldim. Güzel güzel filmler bırakıp gidicem. Beraber birkaç dakika geçirmeye ne dersiniz?

     Sanırım bu filmi izleyene kadar, Steve Jobs ile ilgili onbinbeşyüz tane film olduğunu farketmemiştim. Ben de hepsini aynı film sanıyodum :D Ben Ashton Kutcher'lı olanını izledim. 2013 yapımı. Klasik bir biyografi örneği ama aslında iki biyografi diyebiliriz. Steve Jobs'ın olduğu kadar Apple'ın da geçmişine ışık tutuyor Jobs filmi. Nasıl başladı, neler yaşandı, kolay mıydı, bahsedilen haksızlıklar doğru muydu, başarılı bir marka yaratmanın size neler katıp sizden neler götüreceğini izleyeceksiniz. Çoğumuz zaten biliyoruz ama biraz daha hikayeleşip canlandırılmış olması da fena olmamış. Ashton da iyi oynamış bence. Performansı ile ilgili fazla araştırma yapamadım ama beğenildi diye düşünüyorum. Kalkıp da size biyografik filmi anlatacak değilim ama iyiydi. Diğer Jobs'ları da izlemek istiyorum. O zaman karşılaştırma da yapar link bırakırım. Biyografi ve tabii ki Apple severlere.

     Şimdi sizi 2000'lerin en tatlı filmlerinden birine götürücem. Pay It Forward, yani der ki iyilik yap iyilik bul. Trevor, okulun ilk günü hocası Eugene (Kevin Spacey)'in verdiği ödev üzerine bir proje geliştirir. Projesi şudur: Kendisi 3 kişiye yardım edecektir. Ve yardım ettiği kişilerin herbirinden de 3 kişiye yardım etmesini ister. Böylelikle basit bir iyilik çemberi oluşacaktır. Helal sana koca yürekli Trevor! Barlarda garsonluk yapıp bir yandan oğluna bekar bir anne olarak bakmaya çalışan Arlene, oğlunun yapmaya çalıştıklarını tasvip etmez. İyilik yaptığından değil aslında, evsiz insanlara filan da yardım etmeye çalışınca kadın fıttırır. Okulu basıp Eugene hocamızı bi güzel haşlar. Derken aralarında bi etkileşim de olur. Onlar güzel güzel aşk yaşarken, bizim Trevor da yardımlarına devam eder. Ben keyifle izledim, bi kere konu güzel, oyunculuklar filan ayrı güzel. Kevin Spacey benim zaten Al Pacino'nun gençliğinden sonra aşık olduğum başka bir abimiz :D Filmin sonu beni darma duman edip salya sümük ağlattı gençler, ona göre hazırlıklı olun. Tatlı, naif bir kaliteli yapım izlemek isteyenlere.

     Jennifer Aniston'u alıştığımızın dışında izlediğimiz bir filmde sıra. Cake. Claire, geçirdiği ciddi bir trafik kazası sonrasında tam anlamıyla toparlanamamıştır. Şiddetli sırt ağrıları çekip yürüyemez hale gelmiştir. Aynı zamanda depresyonda da olan Claire (nedenini izleyip görün) hem fiziksel hem de ruhsal olarak oldukça kötü durumdadır. Kendisi gibi sorunlar yaşayan insanların olduğu destek gruplarına katılır. Orada tanıştığı Nina'nın intiharı üzerine çok düşünür ve kadının evine kadar gider. Orada kocası ve geride bıraktığı oğluyla tanışan Claire, hayata tutunmak için biraz da olsa insanların arasına katılmaya çalışır. Oldukça yalnızdır çünkü. Yanındaki tek kişi, ev işlerine yardımcı olan kadın Silvana'dır. Film beni etkiledi ya, kadının o ağrılarını yaşadım resmen. Bence çok iyi bi oyunculuk çıkarmış Jennifer. Filmin bir sahnesinde bence siz de benim gibi gözyaşlarınızı tutamayacaksınız, o nasıl bir oyunculuktur! Düşük bütçeli, bağımsız ama sıkmayan bir film izlemek isteyenlere.

     Ofisten arkadaşım filmin ilk trailer ını gönderdiğinde " kesin gitmeliyim " diye aklıma kazıdığım Split, beni çok heyecanlandırmıştı. Vizyona girince ilk izin günümde gidip izledim. Başrolümüz James McAvoy, kişilik bölünmesi yaşayan biridir. Zaman zaman farklı karakterlere bürünür. Doktorunun kontrolündedir ama her biri karakteri. Sık sık ziyaret edip doktoruyla muhabbet eder. Doktoru, hangi karakterinin baskın olup onu yönlendirdiği bulmaya çalışsa da, James McAvoy (isim veremiyorum çünkü filmde onlarca ismi var) hiç açık vermez. Neyse işte, bu adam bi gün 3 genç kızı kaçırarak evine hapseder. Kızlara bi sapıklık yapmaz ama akıllarını kaçırtacak karakterleri yeter zaten. Bi gün kadın gibi girer odalarına, bi gün 8 yaşında bi çocuk gibi, bi gün takım elbiseli sinirli bi adam gibi. Kızlardan en akıllısı onun en zayıf karakteriyle arkadaşlık kurarak evden kaçış yolları arar ama tabi film işte, pek de kolay değil kaçmak. Gerilimli ve değişik konulu bir filmdi. Hele hele James McAvoy için resmen bir oyunculuk dersi olmuş. Karakterden karaktere girmiş, bayıldım! Ben sadece filmin sonunu anlayamadım. İzleyen varsa altta yorumlarda konuşalım. Tam adapte olamadım o an sinemada, kaçırdım :(

     The Stepford Wives, sırf Nicole Kidman'ın hatrına izlediğim bi filmdi. İzlemesem de olurmuş ama neyse. Joanna, çok başarılı bir televizyon programcısıdır. Bir gün işinden kovulur. Kocası da karısı ve çocuklarını alır, Stepford denilen bir yere taşınırlar. Joanna (Nicole Kidman), ilk başlarda çok çok mutsuz olsa da, oradaki kadınların baskılarıyla aralarına karışıp kaynaşmaya çalışır. Ama ortada bir tuhaflık vardır. Şehirdeki tüm kadınlar mükemmel derecede güzeldir, ellerinden her iş gelir, hep mutludurlar filan. Ama bi değişikler böyle, sanki robot gibiler. Bi partide bir kadın bozuk bi eşya gibi sağa sola hareket edince ortada bi şeylerin döndüğünü anlarlar. Meğersem tüm kocalar, karılarını mükemmelleştirmiştir. Öyle bi makine gibi bi şey var, oraya giriyo kadın, harika biri olarak çıkıyor. Ne yazıkki karşı çıksa da, kendisinin suratsızlığından bıktığı için, kocası Joanna'yı da o makinaya sokar. Değişik, benim pek tarzıma uymayan bir filmdi. Ama çok kötü diyip de hakkını da yiyemem. İzleyeniniz varsa yorumlarını cidden merak ediyorum.

Uğradınız için teşekkür ederim. Bambaşka bir beşlikte görüşmek üzere, sizleri seviyorum.

0 yorum: